Zenbilli Ali Cemâlî Efendi
(ö. h.932/m.1526)
Osmanlı Şeyhülislâmı

Nişancı Mehmed Paşa’nın, “Mevlânâ Sûfî Ali Çelebi el-Cemâlî”, Nişancı-zâde’nin, “Monla Ali b. Ahmed el-Cemâlîşeklinde eserlerine aldıkları Ali Cemâlî Efendi’nin ismi, tam olarak Alâeddin Ali b. Ahmed b. Mehmed el-Cemâlî’dir. Halk arasında ise, fetva isteyen insanları bekletmemek için çalıştığı odanın penceresinden aşağı sarkıttığı zenbille cevapları geri  gönderdiği için Zenbilli Ali Efendi diye de ün salmıştır. Cemâleddîn-i Aksarâyî neslinden geldiği için diğer akrabaları gibi, “Cemâlî” nispesini almıştır. Babası, Veziriazam Pîrî Mehmed Paşa’nın babası Şeyh Mehmed Cemâlî/Çelebi Halîfe’nin amcasıdır. Konyalı, Cemâlî Ailesi’nden birçoğunda olduğu gibi Zenbilli Ali Cemâlî ile diğer akrabalarının yakınlığında büyük hatalar yapmış, birtakım yanlış anlamalara sebep olmuştur. Nitekim Ali Cemâlî Efendi’nin babasını Pîrî Mehmed Paşa’nın dedesi, Ali Efendi’yi de amcası olarak göstermiştir. Oysa, Ali Cemâlî Efendi, Pîrî Mehmed Paşa’nın babası tarafından amca oğludur. Doğum yeri ve tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hüseyin Hüsâmeddin’e göre, Amasya’da Eslem Hatun Mahallesi’nde dünyaya geldi. Hüsâmeddin’in bu görüşünü kabul eden İnalcık, Amasya doğumlu olduğunu yazmaktadır. Bazı kaynaklarda ise, onun Karaman’da doğduğuna işaret edilir. H. Hüsâmeddin, Amasya’da şu ya da bu şekilde bulunmuş olan herkesi Amasyalı gösterme eğiliminde olduğu için, onun Amasyalılığına şüphe ile bakmak gerekir. Osmanlı Devleti’nde, o zamanlar Konya ve çevresine Karaman denildiği ve bu adın Karaman Eyaleti’ne bağlı sancak ve kazaları da içine aldığı bilinmektedir. Bunun için “Karamanî” denince, o günkü adı Lârende, bugünkü Karaman kasabası olan yer anlaşılmamalıdır. Konya ve buraya bağlı herhangi bir şehirde doğanlara da “Karamânî” denirdi. Cemâlî Ailesi’nin Aksaray’da ikamet ettiği, bir kısmının Fatih devrinde (1444-1446, 1451-1481), Şehzade II. Bâyezîd’in Amasya valiliği sırasında bu şehre yerleştikleri bilinmektedir. O halde H. Hüsâmeddin, Ali Çelebi’ye bu sebeple Amasyalı demiştir. Çocukluğunun o zamanlar Aksaray’ın merkezi Konya olan Karaman Eyaleti’ne bağlı bir sancak olduğuna bakılırsa, onun burada doğduğu söylenebilir.

Ali Cemâlî Efendi ilk eğitimini Karaman’da Pîrî Mehmed Paşa’nın annesi tarafından dedesi olan Mevlânâ Hamza’dan (ö. m.1467) aldı. Daha işin başındayken hukuk tahsiline önem verdiğini, fıkıh ve usûl-ı fıkıhla ilgili Muhtasar-ı Kudûrî ile Manzûme-i Nesefîyi ezberlediğini gören Mevlânâ Hamza, onu bilgisini artırması için Karaman’dan İstanbul’a gönderdi. Orada Mollâ Hüsrev’in (ö. h.885/m.1480) derslerine devam etti. Bu zat müftü olunca, o da onunla birlikte Bursa’ya giderek Sultaniye müderrisi Mevlânâ Hüsam-zâde Efendi’nin öğrencisi oldu. Öğrenimini tamamlayınca, Hüsam-zâde onu kendisine “muîd” edinip kızı ile evlendirdi. Tahsilini tamamladıktan sonra Fatih Sultan Mehmed ona Edirne’de Mecdî’ye göre Ali Bey, Sadeddin’e göre ise Taşlık Medresesi’ni verdi. Bu sırada bir çocuk babası olan genç müderris, aldığı para ile geçinemiyor, sıkıntı çekiyordu.

Karamânî Mehmed Paşa, veziriazam olunca, Ali Cemâlî Efendi’yi siyasi muarızı Sinan Paşa ile arasındaki yakınlığından dolayı cezalandırma yönüne giderek önce Beylerbeyi, sonra Siraciye Medresesi’ne sürdüğünden başka ücretini de düşürdü. Veziriazamın baskılarına dayanamayıp istifa etti. O sırada Sinan Paşa (ö. Safer 891/Ocak 1487) başta olmak üzere, birçok aydının tekkesine gidip geldiği, Konyalı Şeyh ibn Vefa (ö. h.896/m.1491) ile sık sık görüşmüş; bir akademi gibi çalışmakta olan tekkesine devam etmiştir. H. 886/m.1481’de Fatih Sultan Mehmed’in vefat ettiği duyulunca, Veziriazam Karamânî Mehmet Paşa yeniçeriler tarafından katledilmiş; II. Bâyezîd tahta çıkınca Mecdî ve Müstakim-zâde’ye göre II. Bâyezîd, Ali Cemâlî’yi saraya çağırıp ona görev vermek istemiş; Ali Efendi: “Selâtîn ile mülâkat ebgaz-ı mübâhâtdır” diyerek bu daveti kabul etmemiştir. Sultan Bâyezîd, yine de Ali Cemâlî Efendi’yi Bursa’daki Kaplıca Medresesi’ne göndermiştir. Sadeddin ile Müstakim-zâde aynı şeyi Amasya için söylemektedirler. II. Bâyezîd padişah olunca, Ali Cemâlî’ye Amasya Müftülüğünü özellikle vermiş olmalıdır. Amasya’da ikamet eden Şeyh Mehmet Cemâlî, Amasya Valiliği’nden İstanbul’a giderken yeni Padişah’a muhtemelen amca oğlunun önceki dönemde mağdur edildiğini, onun Amasya Müftülüğüne atanmasının uygun olacağını söylemiştir.

Bir müddet Amasya’da müftülük yapan Ali Cemâlî Efendi, önce Bursa’da Kaplıca, sonra İznik’te Orhaniye medreselerine daha sonra da Bursa Sultaniyesi’ne atanmıştır. Mecdî, Bursa’da müderris iken bu şehrin müftülüğünün de zorunlu olarak ona verildiğini yazmaktadır. Söylenen görevlerde ne kadar kaldığına dair kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. 1486’da inşası biten II. Bâyezîd Medresesi’ne ilk müderris olarak Amasya’ya ikinci defa gönderildiğine bakılırsa, bu nakillerin normal süreleri içinde cereyan etmediği söylenebilir. Ancak Mecdî, Ali Çelebi’nin Bursa’daki görevini terk ederek; Sadeddin de müderrislikten vazgeçerek Amasya’da bulunan amca oğlu Şeyh Mehmed Cemâlî’yi ziyarete gittiğini yazmaktadırlar. Atâî, görevini terk ederek Amasya’ya gittiğinden bahsetmez. Sultan Bâyezîdîn Amasya’da inşasına başlanan medresesi bittiği için ilk defa ona ihsan olunduğunu söyler. Hüseyin Hüsâmeddîn’in yaklaşımı, Atâî’ninkini tamamlar mahiyettedir. Ona göre Ali Cemâlî Efendi, Bursa’dan Amasya’ya gelince, önce Amasya Müftülüğü, sonra bu göreve ilaveten II. Bâyezîd’in Amasya’da inşa ettirdiği ve o sırada (1486) biten medresenin müderrisliği verilir. Hüsameddîn’in eserinin bir başka yerinde verdiği h.900/m.1495 tarihi, Amasya’daki değil, İstanbul’daki Bayezid Medresesi müderrisliğine getirilişidir. Onun bu defa Amasya’ya gelmesi, pek tesadüfe benzememektedir. II. Bâyezîd’in tahta geçmesinde önemli hizmetleri geçen Ali Cemâlî Efendi’nin amca oğlu Şeyh Mehmed, bu hizmeti karşılığında padişahtan, Amasya’da bir medrese yaptırmasını dilemesi ve onun bu isteğinin II. Bâyezîd tarafından kabul edilip medrese inşasının gerçekleştirilmesi, arkasından da Ali Cemâlî Efendi’nin buraya müderris olarak atanması, bazı çağrışımlar yapmaktadır. Şeyh Mehmed Cemâlî, medrese yapıldıktan sonra, muhtemelen buranın müderrisliğinin amca oğlu Ali Efendi’ye verilmesini padişahtan rica etmiş; bunun için Ali Cemâlî Efendi Amasya’ya gitmiştir. Nitekim Atâî’nin, II. Bâyezîd Medresesi’nin ilk defa ona ihsan olunduğunu söylemesi, bu tahmini güçlendirmektedir. Ali Efendi’nin bu ikinci görevi sırasında, II. Bâyezîd’in oğlu Şehzâde Ahmed, Amasya valisi bulunuyor; Acem asıllı ilim adamlarına değer veriyor; çevresine Safevîleri topluyordu. Şehzade’nin bu tutumunu protesto eden birçok âlim, şair ve bürokrat, Safevî karşıtı siyaseti ile tanınmış olan Selim’in yanına, Trabzon’a çekip gidiyorlardı. Ali Cemâlî Efendi de aynı şekilde Şehzâde Ahmed’e bu tutumundan dolayı tavır almış; Amasya’daki görevini terk ederek İstanbul’a gitmiştir. Kaynaklarda, Şehzâde Ahmed’in oğlu Murat’ın sünnet düğününde, Acem asıllı hocalarına Ali Cemâlî Efendi’den fazla itibar ettiği için Amasya’yı terk ettiği söylenir. Onun Amasya’da yaşanan bu sıkıntılardan başka, amca oğlu Şeyh Mehmed Cemâlî’nin padişah tarafından başkent İstanbul’a çağrılması ve orada kalarak yerleşmesinin de etkili olduğu düşünülebilir.

Ali Efendi, İstanbul’da altı ay kadar kaldı. II. Bâyezîd’in bu değerli âlimin işsiz kalmasına gönlü razı olmadığı için bir medrese yaptırarak buraya atanmasını istedi. Yoğun bir çalışmadan sonra Sultan Medresesi yapılıp müderrisliği ona verildi. Fakat İstanbul’da bunca köklü medrese varken, ilmî seviyesine uygun olmayan bu medresenin kendisine verilmesini kabulde tereddüt etti. Bununla birlikte hakkında iyi niyet sahibi olduğunu bildiği II. Bâyezîd’i kırmamak için verilen göreve kerhen başladı. Padişah, bu durumu sonradan duydu. Semaniye medreselerinden birini boşaltıp (h.900/m.1494-95) ona verdi.

Bu görevde iken amca oğlu Şeyh Mehmed Cemâlî ile birlikte h. 903/m.1497-98’de hacca gitti. Hac yolunda, daha Mısır’da iken, Şeyhülislam Müeyyed-zâde Hamîdüddîn Efendi vefat edince yerine Ali Çelebi Cemâlî tayin edildi. II. Bâyezîd, h.911/m.1505-1506’da İstanbul’da yaptırdığı medresenin müderrisliğini, haftada bir gün ders okutmak kaydıyla şeyhülislamlığa ek olarak ona verdi. Ülkenin değişik yerlerinde bulunan hayratına ait vakıfların nezaretine h.912/m.1506-1507’de onu Nazır tayin etti. Bundan sonra II. Bâyezîd Medresesi müderrisliği ile evkafının nezaret cihetinin şeyhülislâmlara verilmesi teamül haline geldi. Yavuz Sultan Selim (1512-1520) de Ali Cemâlî Efendi’yi saltanatı süresince makamında bırakmış; Kanûnî Sultan Süleyman, h.932/m.1525’te vefatına kadar iş yapamayacak derecede ağır hasta olduğu halde onu görevinden almamıştır. Fetva işlerinin aksamaması için, bu işi yürütmek üzere ulemadan Şeyh Bahaeddîn-zâde Muhyiddîn Mehmed’i (ö. h.952/m.1545) kaymakam tayin etmiştir. Bu durumda Ali Efendi, 24 yıla yakın kesintisiz şeyhülislâmlık yapmış olmaktadır. Vefat tarihi Şâban 932/Mayıs-Haziran 1526 olduğu tahmin edilmektedir. Mezarı Zeyrek’te yaptırdığı mescit ve mektebin hazîresindedir.

Dönemin kaynaklarına göre Zenbilli Ali Cemâlî Efendi fıkıh, usul, edebiyat, lugat, nahiv, tefsir ve hadis sahasında otorite bir ilim adamı idi. Uzun süre fetva makamında kaldığı halde hayatının sonuna kadar tevazuu elden bırakmamıştı. Risâle-i Hırzü’l-Mülûk’teki ifadeye göre kendisi insanların işlerini kolaylaştırmaktan zevk alır, fetva almak üzere başvuranların işlerini kısa sürede sonuçlandırırdı. Tasavvufî yönü de vardı. Bundan dolayı bazı eserlerde “Sûfî” nispesiyle kaydedilmiş ve “erbâb-ı hâl, sâhib-i kerâmet” diye gösterilmiştir. Çelebi Halîfe ile İshak-ı Karamânî gibi Halvetiyye şeyhlerinden yakın akrabaları bulunmakla birlikte Zeyniyye Tarikatı şeyhi Şeyh Muslihuddîn Mustafa’ya (ö. h.896/m.1491) intisap etmişti. Onun ilmî meselelerde taviz vermediği, hatta sert mizaçlı Yavuz Sultan Selim’e bile karşı çıktığı kaynaklarda anlatılır. Görevlilere hukukî kurallar çerçevesinde ceza verileceğini, padişahın emriyle katledilemeyeceklerini, idamın mahkeme kararından sonra müftünün fetvasıyla mümkün olabileceğini çekinmeden padişaha söylediği ve birtakım şahsî uygulamalarının önüne geçtiği, padişahın yetkisinin sınırlarını da belirlediği ileri sürülür. Rivayete göre bir defasında Yavuz Sultan Selim’e “ahkâm-ı şer‘iyyeye mugayir” infazda bulunacak olursa hal‘ine fetva vereceğini açıkça söylemişti. Padişah yönetimle ilgili vereceği kararlara karışmamasını sert bir dille bildirince Zenbilli Ali Efendi izin almadan hiddetle padişahın yanından ayrılmıştı. Bu davranışının yanlışlığını daha sonra anlayan Yavuz Sultan Selim ona iltifatta bulunmuş, Anadolu ve Rumeli kazaskerliklerini de şeyhülislâmlığa ilaveten vermeyi teklif etmişti. Zenbilli Ali Cemâlî Efendi hayır severliğiyle tanınmış, İstanbul’un değişik yerlerinde cami, mescit ve mektep inşa ettirmiştir. Bunlardan Alaca Mescit, Galata’da Tersane Caddesi’nde iken 1957’de Azapkapı Caddesi açılırken yıktırılmıştır. Müftü Ali (Zenbilli Ali) Efendi Camii, Küçük Mustafa Paşa semtindedir; mescit olarak yaptırılmış, h. 932/m.1525-26’da cami haline getirilmiştir. Tek kubbeli, kare planlı Ali Cemâlî Efendi Mektebi, Zeyrek Yokuşu’nda m.1523-25 yılları arasında inşa edilmiştir. 1960’ta ortadan kaldırılan Müftü Hamamı, Fatih Kadı Çeşmesi’nde Müftü Ali Camii yakınında bulunuyordu. Bu hamamın geliri yukarıda sözü edilen cami, mescit ve mektebe vakfedilmişti.

Ali Cemâlî Efendi ilmî gelişmeleri takip ederek kendisini sürekli yenileyen biri idi. Kitaba da çok meraklı olup çeşitli yerlerden eserler getirttiği belirtilir. Başlıca eserleri şunlardır: Muhtârât mine’l-Fetâvâ (Fetâvâ-yı Ali Efendi). Hanefî fıkhına dair bu telif eserin İstanbul kütüphanelerinde çeşitli nüshaları bulunmaktadır (Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 138; Esad Efendi, nr. 644; Fâtih, nr. 2387, 2388, 2389; Lâleli, nr. 1154). Muhtasarü’l-Hidâye. Fıkha dair bir eserdir. Risâle fî hakkı’d-devrân (Risâletü’d-deverân). Bu eserde sûfî raksının zikir maksadıyla yapılması durumunda haram olmadığı belirtilir ve eserin biri mensur, diğeri manzum iki nüshasının bulunduğu kaydedilir. Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3093/2) Risâle fî cevâzi devrâni’s-Sûfiyye adıyla kayıtlı nüsha Arapça ve mensurdur. Âdâbü’l-evsiyâ adlı ahlâka dair eser Ali Efendi’ye nispet edilirse de bunun oğlu Fudayl Çelebi tarafından kaleme alındığı tespit edilmiştir.

Zenbilli Ali Efendi’nin oğullarından Muhyiddin Mehmed Şâh Efendi Târîh-i Âl-i Osmân’ın, diğer oğlu Rûhî Çelebi bir başka Tevârîh-i Âl-i Osmân’ın müellifidir. Üçüncü oğlu Fudayl Çelebi ise çeşitli manzum ve mensur eserleri olan bir âlimdir. Dördüncü oğlu Cemâleddin Mehmed kadılık ve valiliklerde bulunmuş, kızı Sitti Şah Hatun, İstanbul’da mescit ve medrese yaptırmıştır.

Kanunî’nin Cülûs Merasimi. Tahtta oturan Kanûnî Sultan Süleyman; sağında, alt tarafta ayakta duran 3 kişiden beyaz sakallı olan Zenbilli Ali Cemâlî Efendi’dir (Süleyman-Nâme, yzm. TSMK. Hazine no. 1517, vr.18a) (Bkz. Fotoğraf 1).

Zenbilli Ali Efendi, iple sarkıttığı zenbille soruları evinin penceresinden alırken (Şakaiku’n-Numâniye, TSMK, Hazine, no. 1263 vr. 159b) (Bkz. Fotoğraf 2).

KAYNAKÇA

  • Atâî (1268). Zeyl-i Şakayik. C. 1. İstanbul.
  • Ayvansarayî (1281). Hâdikatü’l-Cevâmî. C. 1. İstanbul.
  • Altunsu, A. (1972). Osmanlı Şeyhülislâmları. Ankara: Ayyıldız Matbaası.
  • Hoca Sadeddin Efendi (1280). Tâcü’t-Tevârîh. C.2 İstanbul.
  • Hüseyin Hüsâmeddin (1327-1330,1927). Amasya Tarihi. C. 1-2. İstanbul.
  • İnalcık, H. (1983). Djamâlî. The Encyclopedia of Islam. (C. 2, s. 420). Leiden; Baysun, M. C. (1963). Cemâlî. İslâm Ansiklopedisi. (C. 3, s. 85-88). İstanbul: MEB Yay.
  • Konyalı, İ. H. (1974). Âbideleri ve Kitabeleri ile Niğde Aksaray Tarihi. C. 1-2. İstanbul: Fatih Yayınevi. 
  • Küçükdağ, Y. (2017a). Cemali Ailesi. Aksaray: Aksaray Belediyesi.
  • Küçükdağ, Y. (2017b). Piri Mehmet Paşa. Aksaray: Aksaray Belediyesi.
  • Mecdî (1269). Tercüme-i Şakaik-i Numâ’niye. yzm. TSMK, Hazine, no. 1263; İstanbul.  Mehmed Haki, Tercüme-i Şakik, yzm. TSMK, Revan, no. 1436, vr. 77b.
  • Müstakim-zâde, Devhatü’l-Meşâyih, Millet Ktb. Ali Emîrî, Tarih, no. 721.
  • Nişancı Mehmed Paşa (1290a). Târih. İstanbul.
  • Nişancı-zâde Mehmed (1290b). Mir’ât-ı Kâinat. C. 2. İstanbul.
  • Sadık Vicdânî (1338-1341). Tomar-ı Turûk-ı Aliyyeden Halvetiyye. İstanbul.
  • Taşköprî-zâde (1985). eş-Şakaiku’n-Numâniyye fî-‘Ulemâid’d-Devleti’l-Osmaniyye. İstanbul.
  • Yazıcı, T. (1957). Fetih’ten Sonra İstanbul’da ilk Halvetî Şeyhleri: Çelebi Muhammed Cemaleddin, Sünbil Sinan ve Merkez Efendi. İED. (C. 2, s.95-96).

Madde Yazım Bilgileri:
Yazar: Prof. Dr. YUSUF KÜÇÜKDAĞ

Anahtar Kelimeler: Zenbilli Ali Cemâlî Efendi, Şeyhülislâm, Cemâlî, II. Bâyezîd, Yavuz Sultan Selim.