Gülağaç Sele-Sepet Örücülüğü
Kurutulmuş Bitkilerden Aksaray Gülağaç’a Özgü Teknikle Örülen Yöresel El Sanatı

Aksaray’a bağlı olan Gülağaç (Ağaçlı) ilçesi, Niğde ve Nevşehir’e komşu olup, Aksaray’ın 35 km doğusunda konumlanmaktadır. Aşıklıhöyük, Güvercinkayası ve Saratlı yeraltı şehirlerinin bulunduğu Gülağaç, arkeolojik ve turistik bir bölgedir. Asurlu ticaret kolonileri ve İpek Yolu’nun güzergâhları üzerinde olan ilçe geçmişte birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. İlk yerleşmenin M.Ö 8500 yıllarında olduğunun tespit edilmesiyle Gülağaç, Orta Anadolu’nun bilinen en eski yerleşim yeri unvanını almıştır.

Gülağaç, zengin tarihiyle etnobotanik, etnoarkeoloji, arkeoloji ve daha pek çok bilim dalı araştırmalarına konu edilmiştir. Gerçekleştirilen arkeolojik kazılar, bölgenin sosyo-kültürel yaşamına dair önemli ipuçlarını gün yüzüne çıkarmıştır. Bu maddeyi teşkil eden sele-sepet örücülüğünün, Anadolu’da en eski buluntuları da yine bölgedeki Aşıklıhöyük’te tespit edilmiştir.

Sele-sepet gibi hammaddesi bitkilerden oluşan el sanatlarına, genel bir tabirle bitkisel örücülük denir. Hasır, sele-sepet, küfe, zembil gibi birçok el sanatlarını bünyesinde barındıran bitkisel örücülük, Anadolu’da en eski tekstil dokumaları olarak kabul edilir. Sepet, kamış, saz ya da ince dallardan örülerek yapılan ve bazı örneklerinde sapı olan, sebze, meyve, hububat, yumurta ya da eşya taşımak için kullanılan kaplara verilen addır. Sepetlerin daha yayvan ve geniş olanları ise sele olarak adlandırılır. Tarihi serüveni ilk yerleşim yerlerinde başlayan hasır ve sele-sepet örücülüğü, insanlığın ilk kültür gelişmelerinden birisi olarak kabul edilir. Aşıklıhöyük’te açığa çıkarılan, yaklaşık 10.000 yıllık çocuk mezarında korunmuş hasır ve sepet buluntuları bölgede uzun yıllardır bu zanaatın var olduğunu göstermektedir. Bu buluntular sonucunda, kullanım alanları oldukça geniş olan sele-sepetlerin sadece bakliyat saklamak, sebze-meyve taşımak için değil aynı zamanda defin işlemlerinde de kullanıldığı tespit edilmiştir.

Türklerde bitkisel örücülüğün ne zaman başladığı bilinmemektedir. Ancak, Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserinde hasır dokuma ve sepet örücülüğünün varlığından bahsedilmektedir. O dönemde hasır dokuma ve sele-sepet örücülüğü hasır otu ile ilgili olup, bu bitkiye yiken denilmiştir. Yine aynı dönemde bu zanaat, çadır döşemelerinde, mimari yapılarda, mutfakta ve daha pek çok alanda kullanılmış önemli bir el sanatı niteliğindedir. Hasır dokumacılığı ve sele-sepet örücülüğü Osmanlı döneminde de loncaları olan güçlü bir zanaat dalı olarak devam ettirilmiştir. Evliya Çelebi Seyâhatnâme adlı eserinde İstanbul’daki sepetçiler alayından söz ederek, sepetin kullanım alanlarına dair de detaylı bilgileri vermektedir. Hatta o dönemlerde sadece bu zanaatın üretilip satıldığı Hasırcılar Çarşısı’nın varlığını da bildirmektedir.

Orta Kalkolitik çağlardan günümüze kadar devam ettirilen sele-sepet örücülüğünün varlığından her dönem söz edilse de, teknolojik gelişmeler, yaşam koşullarındaki değişim karşısında günden güne önemini kaybederek yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Talep görmeyen ve ustası çok az sayıda kalan bu köklü zanaatın, günümüzde ne yazık ki sayılı yerlerde devam ettirildiğini söylemek mümkündür. Gülağaç ilçesi, farklı yapım tekniği olan sele-sepet örücülüğünün günümüzde yaşatan ve yeni nesillere aktarımını sağlayan önemli bir yerleşim yeridir.

Birçok geleneksel el sanatı gibi sele-sepet örücülüğü de özünü doğadan alır. Gülağaç ilçesi, sulak bir araziye sahip olduğu için sele-sepet yapımına uygundur. Sele-sepetlerin hammaddesi olan yerel adıyla hasot veya sağot (Typha latifolia L.) Gülağaç’ın Karasu Havzası’ndan elde edilir (Bkz. Fotoğraf 1). Kaynağını Nenezi Dağı yakınlarındaki kayalık alandan alan Karasu, Gülağaç civarındaki Kültepe’ye doğru yönlendikten sonra batıda Demirci Kasabası’nı ve Uzunkaya Boğazı’nı aşıp Melendiz’e karışmaktadır.  Esasında bundan 20 yıl öncesine kadar sele-sepet örücülüğü için gerekli sazlıklar Eskil (Eski İl), Eşmekaya (Eşe Kaya Köyü), Yenikent (Amarat) ve Sultanhanı sazlıklarından da karşılanabiliyordu fakat bu sulak alanlar, yapılan barajlar ve bilinçsiz su kullanımı sonucu giderek çoraklaşmıştır. Bu durumda hammadde için sadece Gülağaç’taki Balıklı Göl yöresel deyişle Avların Önü ve Kadı Çayı sazlıkları tek adres olmuştur. Havzadaki hasır otunun sele-sepet haline dönüşüm süreci dört ana işlem altında gerçekleştirilir. Bunlar sırasıyla;

Ot Toplama: Gülağaç sele-sepetlerin hammaddesi yöre halkın deyişiyle hasot, hasır otu veya sağot’dur. Özel bir çaba gerekmeden bir sene boyunca bataklıkta yetişen hasot Temmuz ayında başlanarak üç ay boyunca toplanır. Yöredeki erkeklerin üstlendiği bu görevde dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Halk tarafından erkek ve dişi olarak ayrılan otların sadece dişi olanları toplanır. Erkek ot sert, tohumlu olduğu için sele-sepet örmeye uygun değildir. Dişi ot ise tohumsuz, yumuşaktır ve kolay şekillendirilebilir (Bkz. Fotoğraf 2). Bu nedenle sadece dişi sele otları toplanır. Otlar, orak ya da bağ bıçağıyla kökleri suda bırakılarak suyun hemen üstündeki kısımlarından verev ya da düz kesilir (Bkz. Fotoğraf 3). Boyları 1,5- 3 m civarında olan otlar biçildikten sonra balyalar halinde bağlanarak kurutulacakları yere taşınırlar.

Kurutma: Biçilen otlar düz ve güneş alan bir yere serilerek yaklaşık bir ay boyunca kurutulur (Bkz. Fotoğraf 4). Kurutulacak yerin küflenmeye karşı rutubetsiz olmasına özen gösterilir. Kurumaya bırakılan otlar homojen bir kuruma olması için her gün alt üst edilerek çevrilmelidir.Kurutulan otlar nem almayan depoya alınarak 3 seneye kadar kullanılabilir bir hammadde olarak muhafaza edilir.

Örme: Önceki yıllarda selelerin yapımı için ortak alan olan sele damı/yunak denilen atölyelerde gerçekleştirilirdi. Irmak üzerine inşa edilen bu kemerli evlerde, sele-sepet yapımının tüm aşamaları yapılabilmekteydi. Sonraki yıllarda sele damı/yunak geleneği zamanla yerini kişisel ve kamu atölyelerine bırakmıştır (Bkz. Fotoğraf 5). Gülağaç’ta uygulanan sele-sepet örme tekniği tamamen el emeği olup, Anadolu’da bir benzerine rastlanmamıştır. Oldukça zor olan bu tekniği bilip uygulayan her kadının işçiliği aynı değildir. Kaliteli bir ürün için sabır, ustalık ve dikkat gereklidir

Gülağaç sele-sepetlerine, Anadolu’nun pek çok yerinde yapılan sepetlerin aksine tabandan değil de ağız kısmından başlanır. Örme işlemine hazırlık için kurutulan otlar bir gün önceden suyla ıslatılır. Islatma işlemi kuruyarak sertleşen otun nemle yumuşatılarak örülmeye uygun hale getirilmesi içindir.

İlk aşama sepetin iskeletini oluşturmaktır. Örücü şerit halindeki yatay kullandığı bir ot üzerine, ardışık biçimde diğer otları sarkıtır. Daha sonra dikey olan şeritleri ikişerli ikişerli elinde bükerek kordon şeklinde hazırlar. Yörede bükme işlemine kıvratma, bükülerek hazırlanan kordonlara ise tura denilir (Bkz. Fotoğraf 6). Turalar, dokuma tekniğindeki çözgü işlemi görmektedir. Çeşitli boyutlarda üretilen sele-sepetlerin genişliğine göre tura sayısı 15 ile 60 arasında değişebilir. Turaların uzunlukları da sepetin yüksekliğine göre ayarlanır. İskeleti oluşturulmuş sepet, içi boş silindir bir kasnağın etrafına geçirilir (Bkz. Fotoğraf 7). Turaların bağlandığı şeridin iki ucu birbirine sabitlenir. Ahşap ya da metal çeşitleri olan bu kasnak örülme esnasında şekil bozukluğu olmaması içindir. Atkı görevi gören şerit halindeki iki ot ele alınarak turalar arada kalacak şekilde dolana dolana örme işlemi uygulanır (Bkz. Fotoğraf 8). Örme işlemi istenilen boyuta ulaşıldığında taban oluşturulması için turalar azaltılarak örülür ve artan turalar birbirine kenetlenerek kesilir.

Bu işte en zor kısım başlama ve bitirme işlemleridir. Sele-sepetlerin kalitesi örme sıkılığıyla ölçülür. Aynı teknik kullanılarak isteğe göre sepetlere kapakta örülebilir (Bkz. Fotoğraf 9, Fotoğraf 10). Tamamlanan sele-sepetlerin iki yanına, elde taşınabilmesi için tutacak, sırtta taşıyabilmek için kolon örgüler eklenir. Form kazandırılan sepetler birkaç gün nemsiz bir ortamda kalıpla birlikte kurutularak kullanıma hazır hale getirilir. Sepetler 15 cm ile 160 cm kadar çeşitli ölçülerde örülebilmektedir (Bkz. Fotoğraf 11). İşini iyi bilen bir usta, küçük boyutlu iki sepeti bir günde, büyük boyutlu bir sepeti iki günde örebilmektedir.

Bezeme: Tamamen doğal olan sele-sepetler estetik görünüşleriyle de dikkat çekmektedir. Nakışsız yapılan sele-sepetlerin yanı sıra yöresel motiflerle süslenenleri de mevcuttur. Süsleme işlemi sepet örülürken parmak kalınlığında kesilen şerit halindeki kadife ya da pamuklu düz kumaşlarla yapılır (Bkz. Fotoğraf 12). Bu kumaşlar desensiz düz renklerdedir. Yöre zanaatkârları bu kumaş parçalarına çaput olarak adlandırmaktadır. Sele-sepetler Gülağaç ilçe merkezinin yanı sıra yoğun olarak Gülpınar (Hicip/Gürsu) ve Demirci (Demirköy) kasabalarında örülür. Süsleme teknikleri de bu yörelere göre farklılık gösterir. Gülpınar örücüleri hazırladıkları renkli çaputları örgü aralarına düğümlerken, Demirci örücüleri çaputları örme esnasında turalara sarıp birlikte örerek bezeme yaparlar (Bkz. Fotoğraf 13).

Gün geçtikçe örücünün farklı yorumlarına göre süslemelerde gelişmektedir. Bazı örneklerde örgü aralarına mısır püskülü eklenerek yüzeyde parlaklık oluşturulduğu gözlenmiştir. Sepet yüzeyine birtakım yazıların örülmesi işlemi de son yıllarda süslemede yapılan diğer bir gelişmedir. Bu teknikle oluşturulmuş motifler genellikle stilize edilmiş hayvan figürlerinin yanı sıra geometrik çizgilerden oluşmaktadır. Yörede bu motiflere koç boynuzu, eli böğründe, deve boynu, şembil, top, eğrice, akıtma, kerekıl, noktalı, keser ağzı, tek aşık, çift aşık gibi isimler verilmiştir. Nesilden nesile aktarılarak yüzyıllardır kullanılan bu motifler yöre halkı tarafından, nakışların motifin yönüne (akıtma vb.) ya da benzetildiği objeye (koç boynuzu vb.) göre adlandırılmıştır. Sele-sepetlerin zemin rengi saman rengi (sütlü kahve) olduğu için süslemelerde genellikle canlı renkler tercih edilir. Her renkten süsleme görülse de ağırlıklı olarak kırmızı, mavi ve yeşil renkler kullanılmaktadır.

Kullanım Alanları: Uzun yıllardır saklı kalan sele-sepetler ilk olarak yöre halkının kilerlerinde keşfedilmiştir. Plastik ve cam ürünlerin bu kadar yaygın olmadığı dönemlerde geçim kaynakları tarım olan halk, tarlaya yük götürüp getirmek ve tüm yıl boyunca tüketecekleri gıdaları depolamak amacıyla sele-sepet örmeye başlamış ve devam ettirmişlerdir. Bataklıkta yetişen hammadde, ortamdaki nemi çekme özelliğine sahiptir. Sağlık ve doğa dostu olan sele-sepetlerin gözenekli yapısı hava aldığı için içindeki gıdalar bozulmaz. Aynı zamanda hasotun doğal kokusu fare ve haşereleri kovucu etkiye sahiptir. Böylelikle çavdar, arpa, buğday, mercimek, pirinç, fasulye vb. hububatları, patates, soğan vb. sebze meyveleri aylar boyunca sağlıklı bir biçimde saklamak mümkün olmuştur.  Sele-sepetler eğer nem almayan ortamda kullanılırsa kullanım ömrünün bir sınırı yoktur.

Turist girdisi oldukça fazla olan bölgede sele-sepetlerin işlevleri zenginleştirilerek yeni kullanım alanları oluşturulmuştur. Gazetelik, sofra altlığı (Amerikan servisi), ekmek seleleri, kahvaltı sepetleri, şişe zarfları, kalemlik, çanta gibi dekoratif amaçlı farklı formlar üretilmiştir (Bkz. Fotoğraf 14, Fotoğraf 15). Bu yeni tasarımlar sayesinde sele-sepetlerin yerli ve yabancı turistler tarafından tercih edilebilirliği artırılmıştır. Öte yandan aynı teknikle bir takım yer yaygıları da yapılmaktadır (Bkz. Fotoğraf 16).

Gülağaç’ta günümüzde mevcut olan en eski sele-sepet örnekleri 170 yıllıktır. Önceleri ihtiyaca yönelik üretilen Gülağaç sele-sepetleri tarım faaliyetleriyle geçinen halkın mahsullerini taşımak, saklamak, depolamak için kullandıkları bilinmektedir. Zamanla bölgeye en yakın ve tek pazar olan Güzelyurt ilçe pazarına götürülerek takas yöntemiyle başka ihtiyaçların alınabildiği bir ticaret unsuruna dönüşmüştür. Sonraki dönemlerde, değişen dünyada yerini daha kolay ve ucuz temin edilen alternatiflerine bırakmasıyla sele-sepet örücülüğüne olan ihtiyaç da eksilmiştir. Bu duruma paralel olarak sele-sepet örmeyi bilen kişi sayısında da azalma olmuştur. Yöre kadınları, sele-sepet örücülüğünü ebeveynlerinden görüp öğrenmiş, sonrasında da öğretmek için ihtiyaç ve ortam bulamamışlardır. Yakın bir zamana kadar yaşayan hasır sepet örücüleri 60 yaş üzeri birkaç kadından ibaret kalmıştır.

Gün geçtikçe varlığı kaybolmaya yüz tutan sele-sepet örücülüğü, ilgili yerel yöneticilerini harekete geçirmiştir. 1997 yılından itibaren yerinde yapılan projelerle bu zanaat yeniden canlandırılmıştır. Devlet destekli düzenlenen pek çok kursta, sele-sepet ustaları çıraklar yetiştirerek usta sayısını günden güne artırmış ve bu zanaatın sürdürülebilirliği sağlanmıştır. Bölgede kurulan kooperatif ve satış merkezleri ile pazarlanmaya başlanan sele-sepetler hem yöre halkına gelir kapısı olmuş hem de turizme kazandırılmıştır.

Gülağaç sele-sepetleri, somut olmayan kültürel miraslarımızdan biridir. İlin ve ilçenin tanıtımında ön sıralarda yer alan sele-sepetlerin protokol hediyesi olarak tercih edilmesi bu zanaatın yaşatılması için önemli bir destektir. Günümüzde özel ve kamu atölyelerinde aktif bir şekilde yapımı devam ettirilen sele-sepetler, yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

KAYNAKÇA

  • Aytaç, A. (2011). “Hasır”. Konya Ansiklopedisi. (Cilt. 4, ss. 202-203). Konya: Büyükşehir Belediyesi Yayınları.
  • Ayman, O.  (2007). Yeniden Doğan Sepetler. National Geographic Aralık (54): 5.
  • Baytop T. (1994). Türkçe Bitki Adları Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
  • Ertuğ, F. (2013). Gülağaç Kadınlarının Seleleri. AHİ-KA Gülağaç Hasır Sepetlerinin Turizme Kazandırılması Projesi: Gülağaç Hasır Sepetleri: 10.
  • Ertuğ, F. (2014). “Etnobotanik”. Güner A, Ekim T. (Ed.), Resimli Türkiye Florası I içinde (ss. 219-420). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
  • Esin, U. (1998). Paleolitik’ten İlk Tunç Çağı’nın Sonuna: Tarihöncesi Çağların Kapadokyası. Kapadokya: 62–123.
  • Esin, U. (1996). Onbin Yıl Öncesinde Aşıklı: İç Anadolu’da Bir Yerleşim Modeli. Tarihten Günümüze Anadolu’da Konut ve Yerleşme: 31–42.
  • Gülçur, S., Demirtaş, I., Çaylı P. (2010). Tarihöncesi Yerleşmeler İle Çevrenin Modellenmesinde Sözlü Tarih Ve Etnoarkeolojinin Yeri. TÜBA-KED Türkiye Bilimler Akademisi Kültür Envanteri Dergisi (8): 275-300.
  • Kahraman S. A., Dağlı Y., Dankoff R., Kurşun Z., Sezgin İ. (Haz.), (2011). Evliya Çelebi bin Derviş Mehemmed Zıllî Evliya Çelebi Seyahatnâmesi-1, 1 ve 6. Kitaplar, M. Sabri Koz (Ed.), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.
  • Kılıç Karatay, S., Oyman N. R. (2017). Aksaray-Gülağaç İlçesinde Sele Sepet Örmeciliğin Günümüzdeki Durumu. Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi (1/18): 1-17.
  • Küçük, F. (2013). El Sanatlarının Kültürümüzdeki Yeri ve Gülağaç Hasır Sepetler.  AHİ-KA Gülağaç Hasır Sepetlerinin Turizme Kazandırılması Projesi: Gülağaç Hasır Sepetleri: 8.
  • Ögel, B. (1991). “Hasır ve Hasırcılık”. Türk Kültür Tarihine Giriş III içinde (ss. 191-200). Ankara: Kültür Bakanlığı Kültür Eserleri.

Madde Yazım Bilgileri
Yazar: Öğr. Gör. Fatma KÜÇÜK AK 

Anahtar Kelimeler: El Sanatları, Bitkisel Örücülük, Sele, Sepet, Gülağaç, Aksaray.