AKSARAYLI ŞAİR SEYF-İ FERGÂNÎ’NİN DİVANINDA
ANADOLU VE AKSARAY COĞRAFYASI

Aksaraylı şair Seyf-i Fergânî, XIII-XIV. yüzyılın usta şairlerindendir. Şairin asıl adı, Muhammed, lakabı, Seyfeddîn’dir. Şairin tam adı Seyfeddîn Ebu’l-Mehâmid Muhammed-i Fergânî şeklindedir. Şairin Fergânî mahlasını kullanmasının sebebi Fergânâ’da dünyaya gelmesidir. Şair Fergânâ’da doğmuş ancak genç yaşta Aksaray’a yerleşmiş ve vefatına kadar Aksaray’da yaşamıştır.

Maveraünnehir bölgesinde doğup yetişen Seyf-i Fergânî (öl.749/1348’den önce) hayatının büyük bölümünü Anadolu’da Aksaray çevresinde geçirmiştir. Yaşadığı yıllardaki Anadolu’nun sosyal, tarihî ve edebî özelliklerini, onun şiirlerinde görmek mümkündür.

Anadolu’da Farsça şiir söyleyen şairlerin en büyüklerinden biri olan Seyf-i Fergânî’nin bir divanı bulunmaktadır. Divanı, toplamda 10.277 beyittir. Fergânî’nin şiirleri kaside, gazel ve az sayıda kıta ve rubaiden oluşmaktadır. Seyf-i Fergânî’nin, Farsça divanı dışında bir eseri bulunmuyor. Günümüze kadar ulaşan divanın mevcut nüshalarından anlaşıldığına göre şairin bizzat kendisi tarafından tertip edilen divanı günümüze kadar ulaşmış olup tespit edilmiş üç nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalardan müellif hattı olan birinci nüsha, Kütahya Vahid Paşa kütüphanesinde, ikinci nüsha İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde ve üçüncü nüsha da Topkapı Sarayı Revan Köşkü kütüphanesinde bulunmaktadır. Seyf’in divanı, biri bu tebliğin yazarına ait olmak üzere Türkiye’de iki doktora çalışmasına konu olmuştur. Türkiye dışında da Seyf-i Fergânî divanı konulu onlarca yüksek lisans ve doktora çalışması yapılmıştır.

Seyf-i Fergânî’nin divanında sosyal ve tarihî çok değerli malzemeler bulunmaktadır. Özellikle yöre tarihi açısından son derece önemli bir divandır. Divan ayrıntılı olarak incelendiğinde Fergânî’nin divanında Aksaray ve Anadolu isimlerinin de birçok şiirde yer aldığı görülmektedir. Aksaray şehrinin ismi üç şiirde geçmektedir. İlk şiirde şair, kendisinin de bizzat şahit olduğu ve Aksaray’da gerçekleşen bir olayı anlatırken şehrin adını anmaktadır. Bu şiirde yaşananlardan hareketle Aksaray’ı Kerbela’ya benzetmektedir. İkinci şiirde de yaşadığı yeri belirtirken Aksaray’da yaşadığını, ikamet etmek için Aksaray’ı tercih ettiğini Aksaray meskenim oldu şeklinde bir ifade ile anlatmaktadır. O dönemde Aksaray’a yerleşen sadece kendisi değildir. Aksaray özellikle ulema ve üdebanın sığınmakta olduğu güvenli bir liman gibidir. Bu nedenle Aksaray’a gelip yerleşen, Aksaray’ı memleketi olarak kabul eden, evi olarak bilen çok sayıda isim vardır. Seyf, bu isimleri de dikkate alarak birçok dervişin, fakirin Aksaray’a gelerek yerleştiğini belirtmektedir. Bu durum da Seyf-i Fergânî’nin şiirinde Aksaray, dervişlerin, güçsüzlerin şehri evi ve memleketi oldu şeklinde anlatılmaktadır.

Aksaray’ın yanı sıra genel olarak Anadolu coğrafyası da Seyf’in şiirlerinde işlenmiştir. Anadolu coğrafyası, Seyf-i Fergânî’nin şiirinde Mısır’dan sonra en çok adı geçen ikinci ülkedir. Seyf’in şiirinden anlaşıldığı üzere o dönemde çok zor günler geçiren Anadolu’nun bu durumu açıkça tasvir edilmektedir. Anadolu coğrafyası o dönemde çeşitli sıkıntıların ve problemlerin yaşandığı ve halkın mutlu olmadığı, halkın güvende olmadığı bir coğrafyadır. Anadolu’nun o günkü bu sıkıntılı, problemli ve güvensiz durumu Seyf-i Fergânî’nin şiirlerinde yaklaşık on şiirde anılmaktadır. Bir şiirde şair Anadolu, mihnetin merkezidir diyerek Anadolu’da yaşanan sıkıntıya dikkat çekmektedir. Diğer bir şiirde de Anadolu’da İslâm’dan eser kalmamıştır diyerek Anadolu coğrafyasında İslam’ın yaşadığı sıkıntıları dile getirmiştir. Şair, Müslümanların da İslam’ı yaşamadıklarını ve uygulamadıklarını son derece sert eleştirilerle ifade etmektedir. Fergânî,  Anadolu’ya doğru giden kişiler ölümü istiyor diyerek Anadolu’da güvenliğin ve emniyetin kalmadığını, insanların can güvenliğinin bile ciddi bir şekilde tehlikede olduğunu belirtmektedir. Fergânî, halkın da artık dindar idareci istemediğini, toplumun büyük oranda bozulduğunu, dindar birinin yönetime gelmesi durumunda herkesin ona itiraz edeceğini devlet sahibi dindar olursa Anadolu ve Çin de düşmanı olur şeklinde ifade etmektedir. Bu durumu anlatan bir diğer mısra da şu şekildedir:  Anadolu’da Haccâc’ın zulmü vardır. Diğer taraftan da şair doğrudan yöneticileri hedef alarak halkın yaşadığı sıkıntıları da Anadolu halkı koyun gibi kurdun elinde sıkıntı çekmektedir şeklinde bir ifadeyle dile getirmektedir.

GİRİŞ

Seyf-i Fergânî, h.VII. yüzyılın sonralarında ve VIII. yüzyılın başlarında Aksaray’da yaşamış, eser vermiş Fergânâ doğumlu bir şairdir. Şair her ne kadar Aksaray doğumlu olmasa da eldeki bilgilere hayatının ilk gençlik döneminde dönemin mücbir şartları ve Anadolu’nun cezbedici imkânları vesilesiyle uzun bir göç yolunu takip ederek Aksaray’a gelerek buraya yerleştiği ve ömrünün sonuna kadar da Aksaray’da tedris ile meşgul olarak yaşadığı anlaşılmaktadır. Şairin Anadolu sahasında Farsça eser kaleme alan önemli şairler arasında yer almasının yanı sıra bizler için asıl önemi ise yaşadığı döneme dair Anadolu’nun durumuna ışık tutan, dönemin sosyolojisiyle ilgili önemli bilgiler veren son derece güçlü şiirler yazmış olmasıdır. Merhum Ahmed Ateş’in şairin bir kasidesini “Anadolu’nun Gözyaşları” ismiyle nitelemesi de şairin bu alandaki önemini vurgulamaktadır.

Bu çalışmada şair hakkında genel bilgiler verildikten sonra şairin divanında Anadolu ve Aksaray ile ilgili beyitler çevirileriyle birlikte verilecektir. Çalışmanın kapsamının sınırlı olması nedeniyle kasidelerin tam çevirilerine yer verilemedi. Öte yandan divanın tam çevirisi bu bildirinin yazarı tarafından yapılmış olduğundan ve yakın dönemde yayımlanacağından dolayı da çalışmanın sınırlarını zorlayacak metinlerin verilmesinden imtina edilmiştir.

  1. Seyf-i Fergânî’nin Hayatı ve Eserleri

1.1. Adı ve Mahlası

Seyf-i Fergânî, h.VII. ve VIII./XIII-XIV. yüzyılın usta şairlerindendir. Şairin asıl adı, Muhammed’dir. Lakabı, Seyfeddîn’dir. Künyesi, Ebu’l-Mehâmid’dir. Nisbesi, Fergânî ve mahlası da Seyf veya Seyf-i Fergânî’dir. Şairin tam adı, kendi divanında geçmemektedir. Seyf-i Fergânî olarak bilinen şairin tam adı hakkındaki bilgiyi divanın müstensihi olan Aksarâyî’ye borçluyuz. Zira Divanın Üniversite Kütüphanesi F171 nüshasını istinsah eden Muhammed bin ‘Alî Kâtib-i Aksarâyî, bu nüshaya düştüğü istinsah kaydında, şairin tam adının Seyfeddîn Ebu’l-Meĥâmid Muĥammed-i Ferġânî olduğunu ifade etmektedir. Şair hakkındaki en önemli bilgi, yine divanın üniversite nüshasının müstensihi olan Muhammed bin ‘Alî Kâtib-i Aksarâyî’nin istinsah ettiği nüshaya bir saygı ifadesi olarak düştüğü ve şairin tam adını da ele veren şu istinsah kaydıdır:

تم هذه دیوان من انشاء امام العالم الزاهد المتقی سید المشایخ والمحققین مولانا سیف الله والحق والدین ابو المحامد محمد الفرغانی نورالله روحه العزیز علی یدی العبد الضعیف المحتاج الی رحمة ربه اللطیف محمد بن علی الکاتب الاقسرایی… بتاریخ یوم الاحد الثالث من … رجب…لسنه تسع و اربعین و سبعمایة الهجریة…

 “Alim, zahid, takvalı, şeyhlerin ve muhakkiklerin efendisi, milletin, hakkın ve dinin kılıcı Ebu’l-Meĥâmid Muĥammed el-Ferġânî, Allah ruhunu aziz kılsın”.[1] Ateş de Aksarâyî’nin bu kaydını esas almak durumunda olduğumuzu ifade etmektedir.[2] Şair, şiirlerinde çoğunlukla Fergânâlı Seyf anlamına gelen Seyf-i Fergânî mahlasını kullanırken bazen de sadece Seyf mahlasını kullanmıştır. Nitekim şairin divanında yer alan şiirleri incelendiğinde iki yüz bir makta beytine Seyf-i Fergânî diye başladığı, yirmi bir beyite Seyf diye başladığı görülmektedir. Bunlar dışında makta beyit içlerinde de zaman zaman Seyf-i Fergânî ve Seyf mahlaslarını kullanmıştır.

Divanın hemen başında yer alan yedi beyitlik küçük bir kasidenin yedinci beytinde, tertip edilen divanın Seyf-i Fergânî’ye ait olduğu şairin bizzat kendisi tarafından belirtilmiştir. Zira kuvvetle muhtemel şair, bu küçük kasideyi mukaddime maksadıyla ve divanını tanıtıcı bilgi olması niyetiyle kaleme almıştır. Anılan beyit şu şekildedir:

از جهان کمتر ثناگوی ویست

سیف فرغانی که این دیوان اوست

Dünyadaki en az övgüde bulunandır

Bu divanın sahibi olan Seyf-i Fergânî

K 36/1-7

1.2. Doğum Tarihi

Seyf-i Fergânî’nin doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Şairin elimizde bulunan divanında kendisinin doğum tarihiyle doğrudan alakalı bir bilgi bulunmamaktadır ancak divanın yazıldığı döneme dair fikir yürütmeye imkân tanıyan birtakım bilgiler bulunmaktadır. Şairin devri ile ilgili kaleme aldığı hiciv ve nasihat yollu şiirlerinde doğrudan anılan çok az şahıs adı bulunmaktadır. Şairin şiirlerinin büyük çoğunluğunda şahıs adı anılmamıştır ve şairin muhatabı belli değildir. Bundan dolayı kesin bir tarih bilgisi sunmak mümkün değilse de şiirlerinde bahse konu olan şahıs ve hadiselerden hareketle yaşadığı dönem hakkında yaklaşık bilgiler edinmek mümkündür. Şairin divanında yaşadığı ve şiirlerini kaleme aldığı tarihler ile ilgili bilgiyi alabilmeye imkân tanıyan birkaç beyit vardır. Bu beyitlerden birinde şair, dünyaya gelişinden bahsetmekte ancak orada da herhangi bir tarih bilgisi vermemekte, sadece dönem hakkında hayretini ifade etmektedir. Anılan beyit şu şekildedir:

در عجبم تا خود آن زمان چه زمان بود

کآمدن من بسوی ملک جهان بود

Hayret ediyorum, o zamanlar ne zamanlardı

Benim dünya mülküne geldiğim o zamanlar

K 129/65-2055

Şairin ömrüne dair önemli bilgi kaynaklarından biri, şairin altmış yaşını geçtiğini ifade eden şu beyittir:

مکن جوانی ازین بیش سیف فرغانی

که پیری آمد و عمرت بحد ستین رفت

Bundan böyle gençlik taslama Seyf-i Fergânî

Zira yaşlılık geldi ve senin ömrün altmış sınırını aştı

K 74/30-822

Divanın ilerleyen bölümlerindeki kasidelerinden birinde tarih bilgisine de yer verdiği bir beyit bulunmaktadır. Şairin hayatına dair önemli karinelerden biri de onun gece gündüz demeden divanını tertib etmek ile meşgul olduğunu ifade ettiği şu beyittir:

هفتصد و سه سال بر گذشته ز هجرت

روز نگفتیم و لیل، مه رمضان بود

Hicretten yedi yüz üç yıl geçmişti

Gece gündüz demedik, Ramazan ayı idi

K 129/65-2087

Anılan bu son iki beyit birlikte düşünüldüğünde şairin h. 703/1303 yılında en az altmış yaşında olduğu varsayılarak onun h. 640/m.1243 civarında doğmuş olabileceği sonucuna varılabilir.[3] Elde edilen bu bilgilerden hareketle şairin Moğolların Anadolu’yu yakıp yıktığı dönemde dünyaya geldiği anlaşılmaktadır. Bu dönem de yaklaşık olarak hicrî yedinci yüzyılın ilk yarısına denk düşmektedir. Bu kanaat de yukarıda divandan elde edilerek arzedilen bilgileri teyit etmektedir. Kaynaklarda yer alan hicrî yedinci asrın ilk yarısı ifadesi de bu tesbitimizi doğrular niteliktedir.[4] Buna göre Seyf-i Fergânî’nin tahminî doğum tarihi için hicrî 640/1243 şeklinde ifade ile iktifa etmek durumundayız.

1.3. Doğum Yeri

Seyf-i Fergânî’nin doğum yeri hakkında da doğrudan elde edebildiğimiz kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Şairin tercih ettiği mahlastan ve tam adının tesbitine imkân tanıyan nüsha kayıtlarından hareketle onun Fergânâ’da dünyaya geldiğini söylemek mümkün görünmektedir.

Şairin, adı bahsinde anılan bilgilerden hareketle ve nitekim kullandığı mahlastan aslen Fergânâlı olduğu ve Maveraünnehir bölgesinde yer alan Fergânâ vadisi diye bilinen bölgede dünyaya geldiği anlaşılmaktadır.

Fergânâ, Seyhun ırmağının kuzeyinde yer almaktadır.  Genellikle Fergânâ vadisi şeklinde anılan ve Tanrı dağları ile Altay dağları arasında yer alan bölgenin toprakları günümüzde Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan arasında bölünmüştür. Yine günümüzde Özbekistan’da Fergânâ adında bir idari birim de bulunmaktadır. Fergânâ, bugün de Özbekistan’ın önemli kültür ve ekonomi merkezlerinden birisidir.

Seyf-i Fergânî’nin doğum yeri olan Fergânâ şehri tarihte önemli kültür merkezlerinden biri olarak ön plana çıkmıştır. Fergânâ bölgesinden birçok âlim, şair, yazar, mutasavvıf ve mütefekkir yetişmiştir. Ebû’l-‘Abbâs Aĥmed b. Muĥammed b. Kesîr el-Ferġânî, Sa’âdeddîn Ferġânî (Sa‘îduddîn-i Ferġânî), Ebû Mansûr Aĥmed b. ‘Abdullâh el-Ferġânî. Ebû Muzaffer Muşâttâb b. Muĥammed el-Ferġânî, Ebû Sâlih ‘Abdulazîz el-Ferġânî ve Mes‘âde b. Bekir b. Yûsuf el-Ferġânî bu bölgeden yetişen Fergânî nisbesiyle anılan önemli isimlerdir.[5]

1.4. Eğitimi

Dönemin önemli kültür merkezlerinden birisi konumunda olan Fergânâ’da dünyaya gelen Seyf-i Fergânî’nin, eğitim hayatı ve ailesi hakkında başta kendi divanı olmak üzere ulaşılan diğer kaynaklarda da bir bilgi bulunamamıştır. Seyf-i Fergânî Divanı’nı, vefatından bir süre sonra istinsah eden Muĥammed bin ‘Alî Kâtib-i Âksarâyî, şairi âlim, zahid, muttaki, şeyhlerin ve muhakkiklerin efendisi sıfatlarıyla zikretmekte ve milletin, Allah’ın, hakkın ve dinin kılıcı Ebu’l-Meĥâmid Muĥammed el-Ferġânî, Allah ruhunu aziz kılsın şeklinde duayla anmaktadır. Bu kısacık tanıtım, Seyf’in çağdaşları nezdindeki konumu hakkında önemli bir fikir vermektedir.[6] Zira, bir şahsın âlimlik mertebesine ulaşması için ciddi bir ilim tahsil etmesi, âlimlerin ve muhakkiklerin efendisi olarak anılabilmesi için dönemindeki diğer âlimler arasında da ön plana çıkmış olması gerekmektedir. Bu ifadeden hareketle Seyf-i Fergânî’nin iyi bir eğitim gördüğünü ve döneminde nüfuzlu bir âlim olarak ön plana çıktığını, toplumda saygın bir konumda olduğunu ifade etmek mümkündür. Divandan elde edilen bilgilere göre Seyf-i Fergânî’nin, ilmi son derece önemseyen alim bir zat olduğu anlaşılmaktadır. Şairin birçok şiirinde Kur’an ve ilmin önemini ifade etmesi dikkat çekmektedir.

مکن بجهل تناول که خوان قرآن را

پر از حلاوه علم است کاسه های حروف

Cehalet ile bir şey yeme zira Kur’an sofrasında

Harflerin kâseleri ilim tatlılarıyla doludur

K 46/9-227

دایم ز شراب نخوت علم

سرمست روی بگرد بازار

Daima ilim gururunun şarabından ötürü

Çarşı etrafında sarhoş dolaşır olmuşsun

K 82/34-1028

Şairin, hak yolun ancak Kur’an ve dinî kaynaklarda bulunabileceğini vurgulaması da onun âlim ve fakih bir zat olduğunu göstermektedir.

خلق در دنیای باطل راه حق گم کرده اند

چون نمی جویند در قرآن و در اخبار دین

Halk batıl dünyada hak yolunu kaybetmiştir

Kur’an ve din kaynaklarında aramadıkları için

K 180/107-3172

Yine divanda görüldüğü üzere şair döneminde âlimlerin yaşadığı sıkıntıları da dile getirmektedir. Şair, âlimlerin hak ettikleri konumda olmamalarından yakınmaktadır.

اندرین ایام کآسایش نمی یابند انام

حکم بر ارباب علم اهل جهالت می کنند

Halkın huzur bulmadığı bu devirde

Cahiller âlimlere hükmederler

K 190/121-3379

عارفان بی جای و جامه عالمان بی نان و آب

خانقه بی فرش و سقف و مدرسه بی بام و در

Arifler yersiz ve elbisesiz, âlimler ekmeksiz ve susuz

Hânkâh halısız ve tavansız, medrese çatısız ve kapısız

K 154/81-2586

Divandan şairin çevresinde bulunanlara yönelik vaaz ve nasihatte bulunabilecek bir konumda olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum da şairin âlimliğini göstermektedir.

نصیحت می کنم بشنو بر آن باش

بدل گر مستمع بودی بجان باش

Nasihat ediyorum dinle ve itaat et/uygula

Gönül ile eğer dinlediysen candan kabul et

K 180/108-3177

Divandan elde edilen bilgilere göre şairin ilk tahsilini memleketi Fergânâ’da gördüğü ve belli bir olgunluğa eriştikten sonra dönemindeki diğer âlimler gibi memleketin maruz kaldığı kötü şartların da etkisiyle ilim ve irfan peşine düşerek memleketinden ayrılmayı tercih etmesi kuvvetle muhtemeldir. Seyf-i Fergânî’nin, Moğol tehlikesi ortaya çıktığında, güvenlik endişeleriyle yurdunu terk etmediği, aksine bu feci olaydan çok daha sonra, muhtemelen saldırı sonrasındaki o karışıklıklar döneminde memleketi Fergânâ’dan ayrılarak Anadolu’ya göç ettiği anlaşılmaktadır.

 

1.5. Fergânâ’dan Ayrılışı ve Tebriz İkameti

Seyf-i Fergânî’nin, tam olarak hangi tarihte yahut kaç yaşında Fergânâ’dan ayrıldığı bilinmiyorsa da, Fergânâ’dan Anadolu’ya göçünün muhtemelen genç yaşlarda vuku bulduğu söylenebilir. Bazı rivayetlerde Moğol istilasının yol açtığı o kargaşa döneminde memleketi Fergânâ’dan ayrıldıktan sonra Anadolu’ya gelmeden önce bir süre Tebriz’de yaşadığı söylenmektedir.[7] Safâ’ya göre Hârezm’de de kısa bir süre bulunmuştur. Şairin Tebriz’de yaşadığı döneme dair divanında kaderin kendisini Tebriz’e gönderdiğini ifade ettiği bir beyit bulunmaktadır. Anılan beyit şu şekildedir:

ز بعد آنکه مرا مدتی قضای اِلَه

میان خِطۀ تبریز چون گهر در سنگ

Ondan sonra kader bir süreliğine beni

Tebriz şehrinin ortasına attı taşın ortasındaki cevher gibi

K 93/39-1270

Şairin Tebriz’de bulunduğu sürede Cuveynî’nin himayesinde iken kaleme aldığı şiirlerden hareketle de o dönemde bir süre Tebriz’de yaşadığı anlaşılmaktadır ancak Tebriz’e ne zaman gittiği, orada ne kadar kaldığı ve oradan ne zaman ayrıldığına dair kaynaklarda herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak bir süreliğine de olsa şairin hamiliğini üstlendiği anlaşılan Cuveynî’nin h. 661/m.1263 – h. 683/m.1284 tarihleri arasında görevde olduğu[8] bilindiğinden hareketle şairin de bu tarih aralığına denk gelen bir dönemde birkaç yıllığına Tebriz’de bulunmuş olduğu söylenebilir. Safâ, Seyf’in Tebriz’de kaldığı sürenin birkaç yıl olabileceğini ifade ederek Sa‘dî ile yazışmaları, Humâm-i Tebrîzî’nin şiirleri ile tanışıklıklarının da Tebriz’de bulunduğu bu dönemde gerçekleştiğini söyler. [9]

Seyf-i Fergânî’nin, Tebriz’de bulunduğu döneme dair kaleme aldığı bir şiirinde kullandığı ifadelerden Tebriz’de bulunduğu zaman içerisinde bir sıkıntıyla karşılaştığı da anlaşılmaktadır.  Şairin yaşadığı bu sıkıntı şiirine şöyle yansımıştır:

مرا کلوخ جفا آنچنان زدند بقهر

که کافران عرب بر لب پیمبر سنگ

Beni cefa kesekleriyle öylesine bir kahırla dövdüler ki

Arap kâfirlerinin peygamberin dudağına taş vurması gibi

K 93/39-1272

Bir süre Tebriz’de yaşayan Fergânî, oradan ayrılarak Anadolu’ya gelmiş ve Aksaray’a yerleşmiştir. Aşağıda gösterdiğimiz şu beyit de Tebriz’den ayrılışının sebebini açıklar gibidir. Zira şair yardım almak için övgü şiirleri yazması gerektiğinden bahisle bunun için eşek gibi alçalmak istemediğini ifade etmektedir.

اسب همت سر کشید و بهر جو جایز نداشت

خوار همچون خر در اصطبل ثنا خوانی مرا

Himmet atı başkaldırdı arpa için caiz görmedi

Medhiye tavlasında benim eşek gibi hakir olmamı

K 104/45-1527

 

1.6. Aksaray İkameti ve Aksaray

Seyf-i Fergânî’nin Tebriz’den ayrılış tarihi hakkında ne şairin kendi divanında ne de diğer kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmaktadır ancak ifade edilen bilgilerden hareketle şairin bir süre Tebriz’de yaşadıktan sonra Anadolu’ya geçerek Aksaray’a yerleştiği anlaşılmaktadır.[10]

Şairin Aksaray’da kaleme aldığı ve meşguliyetine dair karineler barındıran beyitlerden elde ettiğimiz mevcut bilgilerden hareketle Seyf’in Sa‘dî’nin çağdaşı olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zira şiirlerinden elde edilen bilgilere göre Sa‘dî’ye karşı büyük bir muhabbet beslemekte olan şair onun birçok şiirine cevaben şiirler kaleme almıştır ve nitekim şu beyitte yer alan ifadesinden hareketle Sa‘dî’nin 691/1292[11] yılında vefat ettiği dönemde henüz hayatta, sağlıklı ve şiir söylemekte olduğu anlaşılmaktadır.

برای وقت جوانان کنون که سعدی رفت

سخن بگو که درین خانقاه پیر تویی

Sa‘dî’nin gittiği şu vakitte şimdiki gençler için

Şiir söyle zira bu hankâhta pir olan sensin

G 318/204-5821

Bir rivayette, Fergânî’nin Nevşehir ve Konya arasındaki bir hankâhda yaşadığı belirtilmektedir.[12] Kaynaklarda şairin evliliği ile ilgili herhangi bir kayıt yoktur. Divanından elde edilen bilgilerden anlaşıldığına göre şair, yalnız bir hayatı tercih etmiştir. Nitekim şiirlerinde de bu yalnızlık vurgusu hissedilmektedir.

ایا سیف فرغانی ار عاقلی

برو گوشه یی گیر و بگزین عفاف

Ey Seyf-i Fergânî eğer akıllıysan

Git bir köşeye çekil ve takvayı seç

K 67/24-688

Eldeki bilgiler şairin uzun bir süre Anadolu’da (Aksaray’da) yaşadığını, Aksaray’da vefat ettiğini ve şiirlerinin büyük çoğunluğunu da Aksaray’da yaşarken kaleme aldığını göstermektedir.[13] Şiirlerin içeriği incelendiğinde şairin ömrünün büyük kısmını Aksaray’da geçirdiği ve muhtemelen genç yaşlarda Aksaray’a yerleştiği anlaşılmaktadır. Fergânî’nin Aksaray’da ikamet ettiğine dair en önemli bilgi kaynağı şairin divanında yer alan şu beyittir:

مسکن من ملک روم مرکز محنت

آقسرا شهر و خانه دار هوان بود

Benim meskenim Anadolu mihnetin merkezi

Aksaray zilletin şehri ve eviydi

K 129/65-2088

Şairin Aksaray’da yaşadığı döneme ışık tutan şiirlerinden birisi de ifadelerinden anlaşıldığı üzere yardım ve desteklerini aldığı ve kendisi için çırpındığı anlaşılan Kerimeddîn İsmâ‘îl el-Bekrî hakkında yazdığı ünlü mersiyesidir. Mersiyeden Bekrî’nin yedi ay boyunca işkence gördüğü, çektiği sıkıntılar itibariyle Aksaray’ın onun için Kerbelâ’ya dönüştüğü anlaşılmakta ve şiirdeki ifadelerde Seyf’in o sert eleştiri yüklü ifadeleri de net bir şekilde görülebilmektedir. Bu şiirden işkencenin Aksaray’da gerçekleştiği ve Seyf’in de bunun tanığı olduğu da anlaşılmaktadır. Bu mersiyedeki ifadeleri şu şekildedir:

ای بوده همتم همه طول بقای تو

همت اثر نکرد و بدیدم فنای تو

Ey bütün himmetimi varlığın için harcadığım sen

Himmet etki etmedi ve senin yok oluşunu gördüm ben

نزدیک عصر بود که ناگه غروب کرد

اندر محاق حادثه ماه بقای تو

İkindi sularıydı ansızın battığında

Olayların karmaşasında senin varlığının ayı

K 105/46-1052-1053

شمر تو چون یزید سمر شد بفعل بد

ای تو حسین و آقسرا کربلای تو

Senin Şimr’in Yezid gibi kötü eylemiyle ünlendi

Ey kendisi Hüseyin ve Aksaray Kerbelâsı olan sen

این هفت ماهه زحمت و محنت ز ناکسان

رنجوری تو بود و شهادت شفای تو

Bu yedi ay boyunca alçaklardan zahmet ve eziyet

Senin eziyetin idi ve şehadet senin şifan idi

K 105/46-1056-1057

Öyle görünüyor ki Anadolu’daki canlı şiir pazarı ve şirin saygınlığı Seyf-i Fergânî’yi Anadolu’ya cezbetti. Ancak Fergânî, Anadolu’ya vardığı zaman Selçuklu devletinin parlak dönemi sona ermiş, onların şiire verdiği değer artık geride kalmıştı.

Şair, ömrüne dair önemli karinelerden biri olan şu beyitte de artık iyice yaşlandığını ve tövbe istiğfar vaktinin erdiğini söylemektedir. Kuvvetle muhtemel altmışından sonra yazılmış olan bu beyit şairin nisbeten uzun bir ömür sürdüğünü göstermektedir:

سیف فرغانی جوانی رفت تا کی عاشقی

پیر گشتی توبه کن هنگام استغفار شد

Seyf-i Fergânî gençlik gitti âşıklık ne zamana kadar

Yaşlandın artık tövbe et bak istiğfar vakti erdi

G 224/49-3995

Şair, divanda yer alan beyitlerde altmış yaşını geçtiğini, artık yaşlandığını ifade ederken devamında da sırasıyla h. 703/m. 1303 ve h. 705/m. 1305 tarihlerine yer vermektedir. İlk tarih bilgisi onun gece gündüz demeden divanını tertib etmek ile meşgul olduğunu beyan ettiği şu beyittir:

هفتصد و سه سال بر گذشته ز هجرت

روز نگفتیم و لیل، مه رمضان بود

Hicretten yedi yüz üç yıl geçmişti

Gece gündüz demedik, Ramazan ayı idi

K 129/65-2087

İkinci tarih bilgisi de divanında yer alan, hayatına dair en son bilgi kaynağı olan ve divanın gazeller bölümünde kaleme aldığı bir gazelin başına düştüğü şu nottur:

در شهور سنه خمسه و سبعمایه شیخ نجم الدین اردبیلی و شمس وراوی بدین ضعیف رسیدند و التماس این دو غزل کردند گفته آمد…

705 yılı aylarında Şeyh Necmeddîn Erdebîlî ve Şems-i Verâvî bu zaife gelerek şu iki gazeli istediler.[14]

Şairin burada anılan isimlerin kendisine h. 705/m. 1305 yılında gelerek gazel isteğinde bulundukları ifadesinden Seyf-i Fergânî’nin h. 705/m. 1305 yılında hayatta olduğu ve sağlıklı bir durumda bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu bilgilere ilaveten divanda açıkça zikredilen memduhlardan birisi olan Gâzân Han’ın da h. 694-703/m. 1295-1303 yılları arasında iktidarda olduğu ve şairin Gâzân Han’a hitaben şiir kaleme aldığı bilindiğinden buradaki bilgiler de hâsıl olan kanaati teyit etmektedir.

Seyf-i Fergânî Divanı’nı daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek ve şiirini daha doğru anlayabilmek açısından o dönemdeki Aksaray şehrini tanımak ve önemini bilmek konunun anlaşılmasına katkı sağlayacaktır. Zira anılan dönemde Mevlânâ Konya’ya gelip yerleşmişken, Seyf-i Fergânî ise yerleşmek için Aksaray şehrini tercih etmiştir. Tarihî kaynaklar incelendiğinde o dönemde Aksaray şehrinin de önemli bir merkez olduğu görülmektedir.

Baykara’nın belirttiğine göre; “Aksaray, Konya ve Karaman ile birlikte Selçuklu döneminde rağbet gören şehirlerden birisidir. Şikârî’ye akseden Türk rivayetlerinde de Selçuklu payitahtı olarak Aksaray, Lârende ve daha sonra Konya gelmektedir.”[15] O. Çetin’in belirttiğine göre de “Aksaray şehri, bu dönemde büyük bir önem taşıyan Sivas-Kayseri-Aksaray-Konya bağlantısını sağlayan önemli bir güzergâh üzerinde bulunmaktadır.”[16] Ayrıca O. Turan’ın belirttiği gibi “Bu güzergâhın önemini vurgulayan Kerîmeddîn Âksarâyî’nin zikrettiği şu vakıa dikkat çekicidir. Konya-Aksaray yolu üzerinde bulunan ‘Alâaddîn Keykûbâd Hanı tahribe uğramış ve bu yol emniyetsiz bir hale gelince birkaç yıl işlemez olmuş ve daha sonra Gâzân Han’ın yardımlarıyla yeniden inşa edilmiştir.”[17]

“Kılıçarslan h.566/m.1170-1171’da yeniden kurduğu ve askerî seferleri için bir üs haline getirdiği Aksaray’da kendisine bir saray (Ak-saray adı buradan gelir)”[18], “askerlerine meskenler inşa ederken şehirde camiler, medreseler, ribat (zaviye)lar ve çarşılar yaptırmış; Azerbaycan’dan buraya gaziler, âlimler ve tüccarlar getirterek yerleştirmiştir. Rum ve Ermenilerin şehre girmelerine müsaade etmemiştir. Moğol İstilası büyük ölçüde ilim ve sanat adamlarının Anadolu’ya göçmesine ve bu ülkede İslâm kültürünün gelişmesine âmil oldu. Seferlerine de çoğu zaman buradan hareket ettiği için Aksaray’a bu hüviyeti dolayısıyla Dâru’z-zafer, bazen de dâru’l-cihâd veya dâru’r-ribât unvanları verilmişti.”[19] Anadolu’da birleşmeye başlayan büyük ticaret yolları ve iktisadi kalkınma sebebiyle ilk Selçuklu kervansarayı da Kılıçarslan tarafından Aksaray’a bir konak mesafede inşa edilmiştir.[20]

Anılan dönemde Aksaray’ın konumunu anlayabilmek için şehrin sosyo-ekonomik durumuna bakmak şehrin önemi ve konumu hakkında fikir verebilir. Bu dönemde Aksaray’ın sosyo-ekonomik durumunu göstermesi açısından Hamdullah Kazvînî’nin Selçukluların 1336 yılına dair verdiği bilgiler önemlidir. “Kazvînî’ye göre Konya’nın ödediği vergi 600.000, Sivas’ın ödediği vergi 700.000 dinar iken Aksaray’ın ödediği vergi 51.000 dinardır.”[21]

Aktarılan bilgilerden hareketle Aksaray’ın dönemin ön plana çıkan şehirleri kadar olmasa da anılan dönemde küçük bir şehir olmasına rağmen önemli bir konuma sahip olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Aksaray şehrinin dâru’z-zafer unvanını taşıdığı, iyi insanların, garip, zengin ve fakirlerin sığınağı durumunda olduğu da kaynaklarda belirtilmektedir.[22]

Aksaray şehri bu önemini İlhanlılar döneminde de korumuştur. Oral, bunu şöyle anlatmaktadır: “235 yıl devam eden Anadolu Selçukîlerinin idaresi zayıfladığı vakit Aksaray da diğer Anadolu şehirleri gibi İlhânîlerin idare ve nüfuzları altına girmiş ve İlhanî kumandanlarının belli başlı merkezlerinden biri olarak kalmıştır.”[23]

1.8. Vefatı

Şairin doğum tarihi gibi ölüm tarihi de divanındaki bilgilerden hareketle kesin olarak tespit edilememiştir. Tezkirelerde şairin ismine rastlanmadığı gibi günümüze dek ulaşan ve bugün elimizde bulunan divanın üç nüshasındaki istinsah, kıraat ve vakıf kayıtlarında da ölüm tarihine dair bir bilgi bulunmamaktadır.

Seyf-i Fergânî Divanı’nın nüshalarından müellif hattı[24] olan Vahid Paşa Kütüphanesi 1575 numarada kayıtlı bulunan nüshada istinsah kaydı yoktur ancak varak 372b’de yer alan ve kıraat kaydı olduğu anlaşılan kayıttaki kutibe fî şevval seneti ħamsin ve seb‘ami’e (yedi yüz elli senesi şevvalinde yazıldı) ifadesinden hareketle divanın 750/1349 yılında okunduğu ve kıraat kaydı düşüldüğü, haliyle kuvvetle muhtemel bu tarihten evvel istinsah edildiği anlaşılmaktadır.[25] İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi 171 nolu nüshada yer alan istinsah kaydındaki bi’t-târîħi yevm’i-l aĥad es-ŝâlis min receb li seneti tis‘a ve erb‘aîn ve seb‘a mi’etu’l-hicriye (hicri yedi yüz kırk dokuz yılı receb ayının üçü pazar günü)[26] şeklindeki ifadeden de anılan nüshanın yazımının h. 749/m. 1348 yılının recep ayının üçü, Pazar gününde tamamlandığı anlaşılmaktadır.  Divanın üçüncü nüshası olan Topkapı Sarayı Müzesi Revan köşkü Kütüphanesindeki 984 numaralı nüshada kayıtlı fî senetin erbe‘a ve tis‘a mi’e (dokuz yüz dört senesi) şeklinde bir istinsah kaydı bulunmaktadır.[27]

Görüldüğü üzere şairin doğum tarihi gibi ölüm tarihi de belli değildir. Ancak h. 705/m. 1305 yılından sonra ve h. 749/m.1348 yılından önce vefat ettiği tahmin edilmektedir. Zira yukarıda anıldığı üzere divan nüshalarındaki kayıtlardan hareketle ölüm tarihi hakkında net bir fikir yürütmek mümkün görünmemektedir. Nitekim Ahmed Ateş, Üniversite Kütüphanesi F.171 nolu nüshanın istinsah kaydındaki duaların ölmüş kimseler için kullanılan dualar olduğundan hareketle şairin bu tarihte yani Receb 749/Eylül-Ekim 1348 tarihinden önce ölmüş olduğunu beyanla şairin ölüm tarihi olarak XIV. yüzyılın ilk çeyreğini işaret etmektedir.[28] Bu tarih de yaklaşık olarak 1300-1325 yılları arasına denk gelmektedir. Çeşitli kaynaklarda ise birbirini tekrar ettiği anlaşılan bir bilgiye göre Fergânî’nin, h. 749/m. 1348 yılında, 80 yaşında küçük bir şehir olan Aksaray’ın hankâhlarından birinde pek de tanınmamış bir şekilde yalnızlık içerisinde vefat ettiği ifade edilmektedir.[29] Safâ da neşrettiği divanın mukaddimesinde anılan bilgilerden hareketle şairin 80-90 yıl arasında bir ömür sürmüş olduğunu ifade etmektedir.[30]

Seyf’in isminin tezkirelerde ve aynı şekilde ileri gelen tasavvuf ehli ve ariflerin eserlerinde de anılmamasının sebebi olarak da, Seyf’in erken dönemde memleketini terk ederek Anadolu’ya yerleşmesi ve bir daha memleketine geri dönmemesi şeklinde ifade edilmektedir. Zira bu dönemde Anadolu’da yaşanan karışıklıklar nedeniyle şairin yaşam coğrafyasının ilk parçaları olarak andığımız Fergânâ-Tebriz hattı ile ilişkiler de oldukça zayıflamıştı. Seyf’in adının hiçbir kaynakta anılmıyor oluşunun bir nedeni olarak da Ahmed Ateş, devrin son derece karışık olması ve Fergânî’nin dönemin kültür merkezi Konya’da değil de Aksaray’da yaşaması olduğunu ifade eder.[31] Şairin özellikle görmezden gelindiğini iddia ederek sert eleştiri yüklü dili, zalim ümerâyı övmekten kaçınması, dünyadan elini eteğini çekmesi ve hayatını sürdürdüğü bölgenin memleketi ile ilişkilerinin eski parlaklığına karşın zaafa uğraması olduğunu ifade edenler de vardır.[32]

Divanda yer alan bir beytine bakıldığında şairin Anadolu’dan ayrılmak istediği ancak bunu yapamadığı anlaşılmaktadır. Zira bu beyitte sıkıntısını ve artık yorulduğunu açık bir şekilde ifade ederek Tebriz’e dönebilmek için Allah’a dua etmektedir. Anılan beyit şu şekildedir:

منم مانند خاقانی و روم امروز شروانم

بتبریزم فگن یارب ز شروان بی نیازم کن

Ben Hâkânî gibiyim ve Anadolu bugün Şîrvân’ımdır

Tebriz’e at beni ya rabbi Şîrvân’a muhtaç etme beni

K 150/78-2531

Şairin burada kendisini Hâkânî’ye benzetmesi Anadolu’yu da Şîrvân’a benzetmesi ve Allah’tan Tebriz’i dilemesi son derece ilginç olup özellikle Hâkânî’nin kayınpederi ile arasının açılmasından sonra yaşadıkları ve özellikle Hacc dönüşü Şîrvân’a gitmeyerek bir süre Tebriz’de yaşamak zorunda kalması ve kendisine sığınabileceği, kendisini barındırabilecek bir saray aramasını hatırlatmaktadır. Buradan hareketle şairin Anadolu’da benzer sıkıntılar yaşamakta olduğu söylenebilir. Bir sonraki beyitte de Hâkânî’nin destek talebiyle birçok kişiye kaside ve mektuplar yazmasına göndermede bulunarak kendisinin böyle bir girişimde bulunmadığını ifadeyle Allah’a dua ederek talebini yinelemektedir. Bu ifadelerden Seyf’in kopup geldiği topraklarla iletişiminin devam ettiği, bu iletişimin hiç kopmadığı da anlaşılmaktadır.

نگفتم همچو خاقانی ثنای هیچ خاقانی

تو از گنج عطای خود ز خاقان بی نیازم کن

Ben Hâkânî’nin yaptığı gibi hiçbir hakanı övmedim

Sen kendi hazinenden ver hakana muhtaç etme beni

K 150/78-2532

Hâl böyle iken anılan iddiaları ikna edici birer sebep olarak kabul etmek uzak bir ihtimal olarak görünmektedir. Geriye tek ihtimal olarak şairin kaynaklarda başka bir isimle anılmış olma ihtimali kalmaktadır ancak maalesef bu tahmini temellendirebilecek bir veriye de en azından şimdilik sahip değiliz.

1.9. Eserleri

Seyf-i Fergânî’nin, Farsça divanı dışında bir eseri bulunmuyor. Şair bizzat kendisi de divanında kendisinin şiir dışında bir şey yazmadığını ifade etmiştir. Günümüze kadar ulaşan divanın mevcut nüshalarından anlaşıldığına göre şairin bizzat kendisi tarafından tertip edilen divanı günümüze kadar ulaşmış olup tespit edilmiş üç nüshası bulunmaktadır. Bu nüshalardan müellif hattı olan birinci nüsha, Kütahya Vahid Paşa kütüphanesinde, ikinci nüsha İstanbul Üniversitesi kütüphanesinde ve üçüncü nüsha da Topkapı Sarayı Revan Köşkü kütüphanesinde bulunmaktadır.

Seyf-i Fergânî Divanı hakkında Ahmed Ateş’in Belleten’de yayımlanan makalesi ile Nimet Yıldırım’ın DİA’da yayımlaman ansiklopedi maddesi bulunmaktdır. İran’da Seyf-i Fergânî ve divanı hakkında çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan ikisi bağımsız telif kitap iken diğer çalışmalar ise lisansüstü tez çalışmaları ve akademik makalelerdir. Seyf-i Fergânî Divanı hakkında İran’ın değişik üniversitelerinde özellikle son yıllarda giderek artan bir oranda onlarca tez çalışması yapıldığı ve çok sayıda bilimsel makale yazıldığı dikkat çekmektedir. Bazı kaynaklarda Türkçe şiirlerinin de bulunduğu ve Sa‘dî’nin Gülistân adlı eserini Türkçeye çevirdiği[33] yönündeki bilgilerin doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Bu iddianın temelindeki hatanın esas nedeninin Seyf-i Fergânî isminin Seyf-i Sarâyî (ö. 796/1394’ten sonra) ismiyle karıştırılması olduğu anlaşılmaktadır. Bunun da sebebinin öncelikle Seyf isminin benzerliği olduğu ikinci olarak da Sarây şehri ile Aksaray şehirlerinin isim benzerliği olduğu söylenebilir. Gülistân’ı ilk defa Kıpçak Türkçesine çeviren kişi ise Seyf-i Sarâyî’dir.[34] Sarây şehri ile Aksaray şehirlerinin isim benzerliğinin yanı sıra her iki ismin de Moğol istilası nedeniyle memleketlerini terk ederek göç etmek zorunda kalmaları da bu karışıklığın bir nedeni olarak dikkat çekmektedir. Seyf-i Fergânî Aksaray’a yerleşmişken Seyf-i Sarâyî ise o dönemde Mısır’a giderek orada yaşamıştır.

  1. Seyf-i Fergânî Divanında Aksaray ve Anadolu Coğrafyası

2.1. Aksaray

Seyf-i Fergânî’nin yaşadığı şehir olan Aksaray şehrinin ismi 46 ve 65 numaralı kasidelerde ve iki beyitte geçmektedir. İlk beyitte şair, şahit olduğu ve Aksaray’da vuku bulan bir zulmü anlatırken şehrin adını anmaktadır. İkinci beyitte de yaşadığı mekânı belirtirken Aksaray meskenim oldu şeklinde bir ifade kullanmaktadır. Bu iki kaside oldukça uzun olduğundan dolayı sadece Aksaray isminin geçtiği beyitler alınmakla iktifa edilecektir.

شمر تو چون یزید سمر شد بفعل بد

ای تو حسین و آقسرا کربلای تو

Senin Şimrin Yezîd gibi kötü eylemiyle ünlendi

Ey kendisi Hüseyin ve Aksaray Kerbelâsı olan sen

K 105/46-1556

مسکن من ملک روم مرکز محنت

آقسرا شهر و خانه دار هوان بود

Benim meskenim Anadolu toprağı mihnetin merkezi

Aksaray dervişlerin, güçsüzlerin şehri evi ve memleketi idi

K 130/65-2088

2.2. Anadolu (Rûm)

Anadolu, Seyf-i Fergânî’nin şiirinde Mısır’dan sonra en çok adı geçen ikinci memlekettir. Anadolu ismi divanda sekiz ayrı kasidede anılmaktadır. Seyf’in şiirinden anlaşıldığı üzere o dönemde çok zor günler geçiren Anadolu’nun durumu açıkça tasvir edilmektedir. Anadolu mihnetin merkezidir, Anadolu’da İslâm’dan eser kalmamıştır, Anadolu’ya doğru giden abdal ölümü istiyor demektir, devlet sahibi dindar olursa Anadolu ve Çin de düşmanı olur, Anadolu, Şîrvân gibi gurbetliktir, Anadolu’da Haccâc’ın zulmü vardır, Anadolu halkı koyun gibi kurdun elinde sıkıntı çekmektedir. Anadolu isminin geçtiği tüm kasideleri buraya almak tebliğin sınırlarını aşacağından burada sadece Anadolu isminin geçtiği beyitler ile iktifa edilecektir.

بهر روی تو بجز آینه چینی مهر

دیدم اندر روم لایق نیست دیگر آینه

Senin yüzün için çini ayna dışında güneş

Gördüm Anadolu’da artık ayna sana yaraşmaz

K 65/23-642

ز خانه تا در مسجد نیامد از پی دین

ولیکن از پی دنیا ز روم تا چین رفت

Din için evden caminin kapısına kadar gelmedi

Fakat dünya için Anadolu’dan Çin’e kadar gitti

K 73/30-804

مسکن من ملک روم مرکز محنت

آقسرا شهر و خانه دار هوان بود

Benim meskenim Anadolu toprağı mihnetin merkezi

Aksaray dervişlerin, güçsüzlerin şehri evi ve memleketi idi

K 130/65-2088

نیست در روم از اسلام به جز نام و شدست

قطب دین مضطرب ورکن شریعت واهی

Anadolu’da İslâm’dan bir şey kalmamıştır adından başka

Dinin kutbu muzdarip olmuş ve şeriatın rüknü boşa çıkmış

K 147/76-2492

بیم آنست که ابدال خضر را گویند

گر سوی روم روی مردن خود می خواهی

Korku odur ki abdal Hızır’a desin ki

Anadolu’ya doğru gidiyorsan eğer sen ölümünü istiyorsun

K 147/76-2493

صاحب دولت ار بود دین دار،

خصمش ار شاه روم و چین باشد

Devlet sahibi eğer dindar olursa

Düşmanı da Anadolu ve Çin şahı olsa

K 149/77-2507

منم مانند خاقانی و روم امروز شروانم

بتبریزم فگن یارب ز شروان بی نیازم کن

Ben Hâkânî gibiyim ve Anadolu bugün Şîrvân’ımdır

Tebriz’e at beni ya rabbi Şîrvân’a muhtaç etme beni

  

K 150/78-2531

کندرین ایام ای خاقان کسری معدلت

ظلم حجاج است اندر روم نی عدل عمر

Bu günlerde ey adaletin kisrası olan hakan

Anadolu’da Haccâc’ın zulmü var Ömer’in adaleti değil

K 154/81-2584

رومیان همچو گوسپند از گرگ

همه در زحمت از سگان تواند

Andolulular koyun gibi kurttan sıkıntıdadırlar

Hepsi senin köpeklerinden dolayı sıkıntıdadırlar

K 154/82-2630

Henüz çok erken yaşlarda memleketini terk ederek seyahate başlayan Seyf-i Fergânî, Fergânâ’dan Aksaray’a uzanan uzun bir yolculuk yapmıştır. Hayatının bakiyesine ve şiirine derin etkilerde bulunan bu yolculuk sırasında kısa süreli bir Tebriz ikameti de bulunmaktadır. Hayatı, ailesi ve eğitimi hakkında kayda değer bir bilgi edinemediğimiz şairin şiirlerinden edindiğimiz izlenime göre iyi eğitim aldığı görülmektedir.

Şairin her yönüyle sosyal hayatın temel bir parçası olduğundan hareketle tepkileri, tespitleri ve temennileri üzerinden cemiyetin genel durumunu görmek mümkündür. Giyim kuşam, süslenme, yiyecekler, mimarî, tababet, alışveriş gibi toplumun özünü yansıtabilecek durumlar şiirde sıklıkla konu edilmiştir. Klasik şiir geleneğinin estetik anlayışı çerçevesinde görülen, dikkat edilen ve farkındalık bilincine dönüştürülen bu malumat bir arada düşünüldüğünde dönemin sosyal görünümü rahatlıkla tespit edilebilmektedir. Bu meyanda şairin divanında Aksaray ve Anadolu ile ilgili şiirlerin de eserde yoğunluklu bir şekilde yer aldığı görülmektedir. Bazı şiirlerde doğruda Anadolu ve Aksaray ismi anılarak bilgiler verilirken bazılarında da doğrudan isim verilmeksizin dönem ve coğrafya hakkında önemli tespitlerde bulunulduğu dikkat çekmektedir.

Seyf-i Fergânî Dîvânı, dönem çalışacak araştırmacılar için döneme dair önemli bilgiler ihtiva etmekte ve o dönemde coğrafyanın durumunu anlatan çok değerli ipuçları barındırmaktadır (Bknz. Tam metin).

 

KAYNAKÇA

  • Ateş, Ahmed, “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi: Sayf al-Dīn Muhammed al Farġānī”, TTK Belleten, XXIII/91 (1959), s. 416.
  • Ateş, Ahmed, İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler I, MEB, İstanbul, 1968.
  • Çiftçi, Hasan, Ubeyd-i Zâkânî: Toplumsal Görüşleri, Ahlâk ve Felsefesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Atatürk Üniv., Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı, Erzurum, 1996.
  • Darâbi, Şukûfe, Cilvehâ-yi ‘İrfân ve Tesevvuf der Dîvân-i Seyf-i Fergânî, Pâyânnâme-yi Kârşinâsî-yi Erşed, Gurûh-i Zebân u Edebiyât-i Fârsî, Dânişkede-yi ‘Ulûm-i İnsânî, Dânişgâh-i Peyâm-i Nûr, Ahvâz, 1385.
  • Değirmençay, Veyis, Farsça Şiir Söyleyen Osmanlı Şairleri, Atatürk Üniversitesi Yayınları, No: 1023, Erzurum, 2013.
  • Enûşe, Hesen, (Ed.) Dânişnâme-yi Edeb-i Pârsî,  VI. Cilt, -Ânâtolî ve Bâlkân-, İntişârât-i Teb’ o Neşr, Tahran, 1384.
  • Furûzânfer, Bedî’uzzemân, Sohen o Sohenverân, Çâp-i Pencom, İntişârât-i Harezmî, Tehran, 1380.
  • Hamîdiyân, Sa’îd, “Tefâvut-i Reh ez-Sa’dî tâ Seyf-i Fergânî”, Faslnâme-yi Tehessusî-yi Zebân u Edebiyât-i Fârsî, Sâl-i Evvel, Şomâre-yi Yek, Pejohişgâh-i ‘Ulûm-i İnsânî, Tahran, 1389.
  • Hayyampûr, ‘Abdurresûl, Ferheng-i Sohenverân, İntişârât-i Telâye, Tahran, 1393.
  • Hidâyetî, Pervîn, Nekd-i İctimâ’î-yi Eş’âr-i Seyf-i Fergânî,  Pâyânnâme-yi Kârşinâsî-yi Erşed, Dânişgâh-i Zehrâ, Dânişkede-yi Edebiyât, Zebânhâ ve Târîh, 1385.
  • İbrâhîmpûr, ‘Ali Honerî, Berresî ve Tehlîl-i ‘İlm-i Beyân der Dîvân-i Seyf-i Fergânî, Pâyânnâme-yi Kârşinâsî-yi Erşed, Dânişgâh-i İmâm Homeynî, Dânişkede-yi Ulûm-i İnsânî, 1392.
  • Kezâyî, Hâdî, Zindegînâme-yi Nivîsendegân ve Şâ’irân ez Rûdekî ta Dovletâbâdî, İntişârât-i Behzâd, Tahran, 1386.
  • Mahīnfar, Sayyāra, “Farḡānī, Sayf-Al-Dīn Moḥammad”, Encyclopaedia Iranica, December 15, 1999 (Erişim) http://www.iranicaonline.org/articles/ persian-authors-2, 03.06.2016.
  • Riyâhî, Muhammed Emîn, Zebân u Edeb-i Fârsî der Kelemrov-i ‘Osmânî, Tahran 1369.
  • Safâ, Zebîhullâh, Dîvân-i Seyf-i Fergânî, Bâ teshîh ve mukeddîme-yi Zebîhullâh-i Safâ, İntişârât-i Firdevs, Tahran, 1392.
  • Safâ, Zebîhullâh, Târîh-i Edebiyât der İrân, I-V, İntişârât-i Firdevs, Tahran 1390.
  • Savaş, Rıza, “Cuveynî”, DİA, C.VII.
  • Seyf-i Fergânî, Dîvân, İntişârât-i Firdevs, Tahran, 1392.
  • Şîrâzî, Sa’dî, Gülistan, Çev: Adnan Karaismailoğlu, Akçağ Yay., Ankara, 2004.
  • Yazıcı, Tahsin, “Fergana”, DİA, XII. Cilt, s. 375.
  • Yıldırım, Nimet, “Seyf-i Fergânî”, DİA, XXXVII. Cilt, s. 27.
  • Yılmaz, Ozan, Gülistân Şerhi (Sûdî-yi Bosnevî), Çamlıca Yay., İstanbul, 2012.
  • Zerrînkûb, ‘Abdulhuseyîn, Ez Guzeşte-yi Edebî-yi İrân, İntişârât-i Sohen, Tahran, 1385.
  • Zeynîvend, Muhammed Sâdık, Bâztâb-i Mesâ’il-i İctimâ’î ve Bâverhâ-yi Mezhebî der Dîvân-i Seyf-i Fergânî, Pejohişgâh-i ‘Ulûm-i İnsânî ve Mutâle’ât-i Ferheng, Behmen, 1387.
  • [1] Fergânî, Seyf; Dîvân, Yz., İstanbul Üniversitesi Ktp., No. F171, İstinsah kaydı.
  • [2] Ayrıntılı bilgi için bkz. Ateş Ahmet; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi: Sayf al-Dīn Muhammed al Farġānī”, TTK Belleten, XXIII/91, Ankara, 1959, s. 416; Ateş, Ahmed; İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler I, MEB, İstanbul, 1968, s. 206-208.
  • Aynı şekilde şairin divanını neşreden Safâ’nın belirttiğine göre divanın Revanköşkü nüshasının ilk sayfasının arkasında Seyf-i Fergânî ismi yer almaktadır. Yine aynı nüshanın vakıf mührünün altında nestâlik yazıyla Dîvân-ı Seyf-i Fergânî kaydı bulunmaktadır. Safâ, bu notu aktararak, şair hakkındaki bilgiler itibariyle bu küçük not ile iktifa etmek durumunda olduğunu ifade eder. Ayrıntılı bilgi için bkz. Śafâ, Źebîĥullâh; Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, Bâ taśĥîh ve muķaddime-yi Źebîĥullâh-i Śafâ, İntişârât-i Firdevs, Tahran, 1392, s. heşt.
  • [3] Zebîhullâh-i Safâ, Seyf’in şiirlerinden yaptığı çıkarımla onun doğum tarihinin yedinci yüzyılın ilk yarısının ortalarında olması gerektiğini ifade eder. Bu da yaklaşık olarak h.625 tarihine denk düşmektedir. Śafâ, Źebîĥullâh; Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, s. devâzde.
  • [4] Safâ, Źebîĥullâh, Târîħ-i Edebiyât der İrân, III/I. Cilt, İntişârât-i Firdevs, Tahran, 1371, s. 625; Enûşe, Ĥasan; ed. Dânişnâme-yi Edeb-i Pârsî,  VI. Cilt, -Ânâtolî ve Bâlķân-, İntişârât-i Teb’ u Neşr, Tahran, 1384, s. 483.
  • [5] Ayrıntılı bilgi için bkz. Śafâ, Źebîĥullâh;, Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, s. deh; Yazıcı, Tahsin; “Fergânâ”, DİA, XII. Cilt, 1995, s. 375; Riyâĥî, Muĥammed Emîn;, Zebân o Edeb-i Fârsî der Ḳalemrov-i ‘Osmânî, Tahran 1369, s. 109.
  • [6] Śafâ, Źebîĥullâh; Târîħ-i Edebiyât der İrân, III/I. Cilt, s. 623; İbrâhîmpûr, ‘Ali Honerî; Berresî ve Tahlîl-i ‘İlm-i Beyân der Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, Pâyânnâme-yi Kârşinâsî-yi Erşed, Dânişgâh-i İmâm Ħomeynî, Dânişkede-yi ‘Ulûm-i İnsânî, Tahran, 1392, s. 4.
  • [7] Śafâ, Źebîĥullâh; Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, s. deh.
  • [8] Yazıcı, Tahsin; “Cuveynî”, DİA, C.VII, 1993, s. 145-146.
  • [9] Śafâ, Źebîĥullâh; Târîħ-i Edebiyât der İrân, III/I. Cilt, s. 626.
  • [10] Śafâ, Źebîĥullâh; Târîħ-i Edebiyât der İrân, III/I. Cilt, s. 629;  Riyâĥî, Muĥammed Emîn;, Zebân u Edeb-i Farsî der Ḳalemrov-i ‘Osmânî, s. 109; Zeynîvend, Muhammed Sâdık; Bâztâb-i Mesâ’il-i İctimâ’î ve Bâverhâ-yi Mezhebî der Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, Pejuhişgâh-i ‘Ulûm-i İnsânî ve Mutâle’ât-i Ferheng, Tahran, 1387.
  • [11] Şîrâzî, Sa‘dî; Gülistan, çev. Adnan Karaismailoğlu, Akçağ Yay., Ankara, 2004, s. 7.
  • [12] Mahīnfar, Sayyāra; “Farḡānī, Sayf-Al-Dīn Moḥammad”, Encyclopaedia Iranica, December 15, 1999 (Erişim) http://www.iranicaonline.org/articles/ persian-authors-2, 03.06.2016.
  • [13] Ateş, Ahmed; İstanbul Kütüphanelerinde Farsça Manzum Eserler I, s. 208.
  • [14] Ferġânî, Seyf; Dîvân, G/501, s. 494.
  • [15] Baykara, Tuncer; Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, s. 26.
  • [16] Çetin, Osman; Anadolu’da İslamiyet’in Yayılışı, s. 235.
  • [17] Turan, Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 111.
  • [18] Aksaray isminin tarihî kökeni hakkında Turan bu iddiada bulurken, M. Zeki Oral ise, Kapadokya krallarının sonuncusu olan Archelais’den geldiğini söylemektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. M. Zeki Oral, “Aksaray’ın Tarihî Önemi ve Vakıfları” Mütefekkir, Yıl:1, S.2, Güz-2004, s. 221.
  • [19] Turan, Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 257.
  • [20] Turan, Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 259; Turan, Osman; Selçuklular ve İslamiyet, s. 78; Turan, Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 259.
  • [21] Turan, Osman; Selçuklular ve İslamiyet, s. 138.
  • [22] Turan, Osman; Selçuklular Zamanında Türkiye, s. 350; Oral, M. Zeki, “Aksaray’ın Tarihî Önemi ve Vakıfları”, s. 221.
  • [23] Oral, M. Zeki; “Aksaray’ın Tarihî Önemi ve Vakıfları”, s. 223.
  • [24] Ateş, Ahmed; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi”, s. 416.
  • [25] Ateş, Ahmed; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi”, s. 416.
  • [26] Ateş, Ahmed; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi”, s. 417.
  • [27] Ateş, Ahmed; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi”, s. 417.
  • [28] Ateş, Ahmed; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi”, s. 425.
  • [29] Śafâ , Źebîĥullâh; Târîħ-i Edebiyât der İrân, , III/I. Cilt,s. 624; Riyâĥî, Muĥammed Emîn; Zebân o Edeb-i Fârsî der Ḳalemrov-i ‘Osmânî, s. 109; Yıldırım, Nimet; “Seyf-i Fergânî”, DİA, XXXVII. Cilt, 2009, s. 27; Enûşe, Ĥasan; Dânişnâme-yi Edeb-i Pârsî, s. 483; Kezâyî, Hâdî; Zindegînâme-yi Nivîsendegân ve Şâ‘irân ez Rûdekî ta Dovletâbâdî, İntişârât-i Behzâd, Tahran, 1386, s. 199. Kezâyî, Seyf’in Aksaray’da doğduğunu belirtmektedir ancak bu bilgi diğer kaynaklarda geçmemektedir.
  • [30] Śafâ, Źebîĥullâh; Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, s. hifdeh.
  • [31] Ateş, Ahmed; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi”, s. 416.
  • [32] Ateş, Ahmed; “Anadolu’nun Unutulmuş Büyük Bir Şairi”, s. 416; Śafâ, Źebîĥullâh; Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, s. noh; İbrâhîmpûr, ‘Ali Honerî; Berresî ve Taĥlîl-i ‘İlm-i Beyân der Dîvân-i Seyf-i Ferġânî, Pâyânnâme-yi Kârşinâsî-yi Erşed, Dânişgâh-i İmâm Ħomeynî, Dânişkede-yi ‘Ulûm-i İnsânî, 1392, s. 4.
  • [33] Enûşe, Ĥasan;  Dânişnâme-yi Edeb-i Pârsî, s. 483. Enûşe bu eserinde, Seyf’in Gülistan’ı ilk kez Türkçeye çeviren kişi olduğunu ve bu çevirinin Osmanlı edebiyatındaki ilk Gülistan tercümesi olduğunu da belirtmekte ve bu eserin nüshasının Hollanda’nın Leiden kentindeki kütüphanede bulunduğunu ifade etmektedir ancak kaynakların incelenmesinden anlaşılacağı üzere anılan bu eser Seyf-i Sarâyî’nin Gülistân tercümesidir. Değirmençay, Veyis; Farsça Şiir Söyleyen Osmanlı Şairleri, Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Yayınları, Erzurum, 2013, s. 73.
  • [34] Sarâyî, Seyf; Gülistan Tercümesi, Haz. Ali Fehmi Karamanlıoğlu, Türk Dil Kurumu yayınları: 544, Ankara 1989; Yılmaz, Ozan; Gülistân Şerhi (Sûdî-yi Bosnevî), Çamlıca Yay., İstanbul, 2012, s. XXXV.

Madde Yazım Bilgileri
Yazar:
Öğr. Gör. Dr. İsmail SÖYLEMEZ
Anahtar Kelimeler: Seyf-i Fergânî, Aksaray, Divan, Farsça.