Yûsuf Hakîkî Baba
(d. ?/? – ö. h.893/m.1487-88)
Mutasavvıf şair ve nâsir

Kaynaklarda, Yûsuf Hakîkî, Baba Yûsuf, Yûsuf Hakîkî Baba, Şeyh Yûsuf; halk arasında ise Hakîkî Baba veya Gül Baba olarak bilinen Yûsuf Hakîkî, Somuncu Baba adıyla tanınan meşhur Şeyh Hâmid-i Velî’nin oğludur. Dedesi, Mûsâ-yı Kayserî’dir. Bazı kaynaklarda, Şeyh Hâmid-i Aksarâyî’nin neslinin Yûsuf Hakîkî ile devam ettiği belirtilmektedir.

Yûsuf Hakîkî, Hakîkî-nâme adlı eserinde yer alan “Zikr-i İsnâd-ı Hırka” başlıklı şiirinde ailesi ve tarikatı hakkında da bilgi vermektedir. Aksaray’da doğmuştur. Babasının H.815/M.1412-1413’te öldüğü ve oğlu Hakîkî’nin eğitimini de müridi Hacı Bayram-ı Velî’ye havale ettiğine bakılırsa Yûsuf Hakîkî o sırada muhtemelen çocukluk dönemindedir. Bu bilgiye istinaden onun doğum tarihinin M.1400’lü yılların başlarına tesâdüf ettiği tahmininde bulunulabilir. Evliyâ Çelebi’nin belirttiğine göre Yûsuf Hakîkî, Hacı Bayram-ı Velî’nin öğrencisi olup Ankara’da ledün ilmini öğrenmiş ve Aksaray’da Bayrâmiyye tarikatine öncü olmuştur. Mahabbet-nâme’sinin Manisa nüshasının müstensihinin, eseri müellifin ölümünden bir yıl sonra H.894/M.1488-1489’da istinsah ettiğini bildirmesi dolayısıyla Yûsuf Hakîkî’nin vefât tarihi H.893/M.1487-1488 yılı olmalıdır. Yûsuf Hakîkî’nin kabri ve türbesi Aksaray’da Şeyh Hâmid Mahallesi’ndedir.

Yûsuf Hakîkî’nin Dîvânı’nda da ailesi ile ilgili bilgilerin yer aldığını görmekteyiz. Nitekim aşağıda yer alan beyit, Yûsuf Hakîkî’nin babasının Şeyh Hâmid-i Velî olduğunu açıkça göstermektedir:

“Eksüklü kulun Hakîkî Yâ Râb
Dir Yûsuf ibn-i Şeyh Hâmid” (124/40, s.228)
Yâ Râb! Şeyh Hâmid’in oğlu Yûsuf Hakîkî eksikli kulun (bu sözü) der.

Yûsuf Hakîkî hakkında Osmânzâde Hüseyin Vassaf, Sefîne-i Evliyâ adlı eserinde; “Şeyh Hâmidüddîn-i Aksarâyî hazretlerinin mahdûmudur. Hacı Bayram-ı Velî’den ikmâl-i tarîkat eylediler. Pederlerinin yanında medfûn olduğu menkuldür” kaydı ile eserlerinin “Metâli‘u’l-Îmân” ve “Hakîkî-nâme” olduğu bilgisi yer almaktadır. Bursalı Mehmed Tahir Efendi, Yûsuf Hakîkî’nin babası Somuncu Baba ile bir müddet Bursa’da kaldığını ve babasının karşılaştığı olaylardan sonra Aksaray’a dönmüş olduğunu bildirmektedir.

“Osmanlı Müellifleri’nde ilim ve irfan sahibi bir zat olduğu belirtilen Yûsuf Hakîkî, tasavvuf yolundaki temel bilgileri büyük bir ihtimalle babasından almış, daha sonra babası Somuncu Baba’nın öğrencisi ve halîfesi Hacı Bayram-ı Velî tarafından yetiştirilmiştir. Bu da onun, Türk tasavvuf ve kültür tarihi açısından önemli bir konumda olduğunu göstermektedir. Nitekim Yûsuf Hakîkî, Fâtih Sultân Mehmed zamanında Hazreti Baba Yûsuf namıyla Melik Mahmûd Gâzî Hankahı’nın şeyhi olarak karşımıza çıkmakta, kendisinden önce de bu hankahta babası Hâmid-i Velî şeyh olarak bulunmaktadır. Aksaray, Osmanlılar tarafından fethedildiği H.881/M.1476-1477 yıllarında Yûsuf, yine aynı hankahın başındaydı. H.906/M.1500-1501 yıllarında II. Bâyezîd adına Aksaray vakıflarını tespit eden defterde “Hâmidüddîn-zâde Baba Yûsuf’un” evlat vakfı yer almaktadır. Bu defterde onun, Evhâdüddîn ve Şeyh Safiyüddîn adlarında iki oğlu olduğu belirtilmiş ve evlatlarına vakfettiği yerler tafsilatlı bir şekilde yazılmıştır. III. Murâd adına düzenlenen H.992/M.1584-1585 tarihli defterde de Şeyh Hâmid Mahallesi nüfusu yazılırken burada mevcut on beş mükellef erkeğin Şeyh Hâmid-i Velî’nin torunları olduğu babalarının adıyla verilmiştir”.

Edebî Kişiliği: Yûsuf Hakîkî yaşadığı çevreye kayıtsız kalmamış, Karaman’ın Türk ve Tatar’ın hâkimiyeti altında perîşân olduğunu “olup Karaman” redifli manzumesinde açıkça dile getirmiştir:

“Elinde Türk ü Tatar’un zebûn olup Karaman
Yıkıldı ser-te-ser uş ser-nigûn olup Karaman” (475/1, s.706)
Karaman, Türk ve Tatarın elinde perîşân olup; talihsiz bir şekilde baştan başa yıkıldı.

Osmanoğulları ile Karamanoğulları arasındaki mücâdelenin orada yaşayan halka zarar verdiği hususu da şâir tarafından sitemli bir şekilde dile getirilmiştir:

“Halkı zulm-ile târumâr iden
Anlar oldı zihî cihânbânlık” (315/16, s.496)
Halkı zulm ile darmadağın eden onlar oldu; Dünyayı korumaya kalkma işi / dâvâsı ne hoş!

“Karamanlıgını komaz Karaman
Gitmiş illâ ki İbn-i ‘Osmânlık” (315/17, s.496)
Osmanoğulları Karaman’ı ele geçirmek istese de Karaman, Karamanlığını bırakmaz!

Arapça ve Farsçaya ileri derecede vâkıf olan Hakîkî’nin kelime hazinesi oldukça geniştir. Yûsuf Hakîkî’nin sık sık iktibâs ettiği âyet, hadîs ve kelâm-ı kibarlar yanında Farsça olarak yazdığı beyit ve şiirler de dîvânda yerini almıştır. Eserlerinde, bildiği üç dilin zengin kelime kadrosunu görmek mümkündür. Bu da bazen ağdalı söyleyişlere sebep olmuştur:

Seyyidü’s-sâdât-ı sultân-ı rusûl
Şâh-ı mevcûdât-ı şem‘-ı cüz ü kül (363/1, s.557)

Yûsuf Hakîkî’nin Türkçe kelime tercihi gibi bir endişesi yoktur; ancak nispeten sade bir dille yazdığı ve terkiplerden arındırdığı şiirlerinde kullandığı Türkçe dikkat çekicidir:

“Bir derde düşmişem ki bilinmedi çâresi
Bir bahra talmışam ki bulınmaz kenâresi” (551/1, s.805)

Yûsuf Hakîkî’nin dîvânına bakıldığında aruzun hemen her kalıbı ile manzumelerin olduğu görülmektedir. Örneğin, aruzun en az kullanılan “Müfteilün / Mefâilün / Müfteilün / Mefâilün” kalıbının Yûsuf Hakîkî’nin dîvânında görülmesi, hatta bu kalıbı kusursuz bir şekilde kullanabilmesi oldukça dikkat çekicidir. Bu noktada, Yûsuf Hakîkî’nin aruz ilmine vakıf olduğu söylenebilmektedir:

Dîn yolın anla togrı var eyleme iy begüm galat
Kalma bu nakş-ı sûrete gözleme zülf ü hal ü hat (257/1, s.412)

Bağlı Bulunduğu Tarikat ve Çevresi: Yûsuf Hakîkî, bağlı bulunduğu tarikat silsilesi hakkında, dîvânında geçen “Zikr-i İsnâd-ı Hırka” başlıklı Farsça manzumesinde bilgi vermektedir. O, Hz. Muhammed’in sünnetine bağlıdır:

“Zikr-i isnâd-ı ziyy-i hırka-ı mâ
Ez-resûl-i emîn habîb-i Hüzâ” (20/1, s.82)
Bizim hırkamızın ve dış görünüşümüzün kaynağı Allah’ın habîbi, Hz. Resûl’ün zikridir.

Yûsuf Hakîkî, ilgili manzumede Bezm-i Elest’te Allah’ın tecellîsi ile dolu olan kadehten içtiğini belirtir. Şâir, Elest bezmi sarhoşu olduğunu ifade eder. Hz. Muhammed’in Mirâc hadisesinde Allah’a yakınlaşması olayına da telmihte bulunur (20/2-3, s.82). O, ayrıca Hz. Muhammed’in Mirâc’a yükselmesi olayının Allah’ın âyetlerinden biri olduğunu belirtir (20/4-5, s.82). Şâir, ilgili şiirde ayrıca Hz. Alî’nin savaş meydanlarının aslanı olduğunu belirterek ona övgüde bulunur. Onun merhâmetli olduğunu, kâfirlere karşı ise sert bir şekilde davrandığını, din yolunda mücadele ettiğini belirtir (20/6-8, s.82).

Yûsuf Hakîkî, Hz. Muhammed’e ve tüm halîfelere Allah’ın rahmetinin feyzinin nûrunun ulaşmasını ister. O, Hz. Hasan Basrî ve Hz. Habîb-i Acemî’yi zikrederek gönüllerdeki mârifet ışığının bu zâtlardan yansıdığını belirtir. O, ayrıca Hz. Dâvûd-ı Tâi, Hz. Seriyy-i Sakatî, Hz. Cüneyd-i Bağdâdî, Hz. Şiblî Muhammed-i Zeccâc, Hz. Ebu Bekr, Hz. Ahmed ve Hz. Ziyâ’yı mutluluk denizinin ve Hz. Muhammed’in yolunda gidenlerin kaynağı olarak görür. Yûsuf Hakîkî, Hz. Kutbuddîn Ebherî, Hz. Rükneddin Mehmed ve Hz. Evhad’ın tarikatın öncüsü ve yol göstericisi olduğunu belirtir ve Hz. Şeyh Ekber’in büyük, yüce ve Allah’ın sır denizinin dalgıcı olduğunu ifade eder. Yûsuf Hakîkî ayrıca dinin yüceliğine ulaşmış, güneşe benzeyen ve fâziletli olan şâhların rehberinin Hz. Şemsüddin olduğunu belirtir (20/9-15, s.83).

Yûsuf Hakîkî’ye göre Şeyh Hâmid-i Velî, âlemin kutbudur ve onun takvâda eşi ve benzeri yoktur:

“Kutb-ı ‘âlem zi-Şeyh-i Hâmid bûd
Ki nazîrî ne-daşt der-takvâ” (20/16, s.83)
Âlemin kutbu, Şeyh-i Hâmid oldu; takvâda onun benzeri yoktur.

Yûsuf Hakîkî, din ve izzet hırkasını Hacı Bayram-ı Velî’nin elinden giydiğini ve mürşidinin Hacı Bayram-ı Velî olduğunu ifade eder:

“Hem zi-sultân-ı Hâcı Pâşâ bûd
Hırka-ı ayn-ı ‘izz-i dîn Yûsuf-râ” (20/17, s.83)
Bu, sultan Hacı Paşa’dan Yûsuf’a din ve izzet hırkasıydı.

Yûsuf Hakîkî, babası Şeyh Hâmid-i Velî’nin halîfesi olmak istediği vakit, Şeyh Hâmid-i Velî bu isteği geri çevirmiş ve halîfeliği Hacı Bayram-ı Velî’ye bırakmıştır. Bir müddet sonra, Şeyh Hâmid-i Velî’nin nasîhati üzerine Yûsuf Hakîkî, Hacı Bayram-ı Velî hazretlerinin müridi olmuştur. Kendisi de “Zikr-i İsnâd-ı Hırka” başlıklı manzumesinde Hacı Bayram-ı Velî’nin müridi olduğunu açıkça dile getirmektedir (20/17, s.83).

Hacı Bayram-ı Velî, Şeyh Hâmid-i Velî’nin Aksaray’da vefatı üzerine, şeyhine son görevini yaptıktan sonra müridleri İnce Bedrettin, Kemâl Ümmî ve Yûsuf Hakîkî Baba’yı yanına alarak Ankara’ya dönmüş ve burada Bayrâmiyye tarikatının temellerini atmıştır. Yûsuf Hakîkî de dâhil olmak üzere, bütün müridler mânevî emanetin Hacı Bayram-ı Velî’ye verildiğine şâhit olmuşlar ve her dâim kendisine büyük hürmet göstermişlerdir.

Hacı Bayram-ı Velî H.833/M.1429-1430 yılında Ankara’da vefat ettikten sonra Aksaray’a gelen Yûsuf Hakîkî, Bayrâmiyye tarikatının Aksaray’daki öncüsü olmuştur. Dîvânı’nda Hacı Bayram-ı Velî’yi Hacı Paşa olarak adlandıran Yûsuf Hakîkî, şeyhine iki Farsça bir de Türkçe medhiye yazmıştır.

Yûsuf Hakîkî’nin Melâmî meşrep bir edaya sahip olduğu, dîvânında yer alan aşağıdaki beyitlerden anlaşılmaktadır:

“Melâmet hil‘atin geydüm yürürem lâubâli-vâr
Başumda serzenişden hem urınmışam külâhum var” (176/4, s.315)
Melâmet hırkasını giydim, Hakk’ın sıfat ve fiilini (müdrik olarak) teklifsizce yürürüm; başımda sitemden giydiğim külâhım var.

“Bize hil‘at olur melâmet bil
Nefs-i şûma bununla kâr iderüz” (197/26, s.341)
Melâmet, bizim elbisemizdir; uğursuz nefsimizi bununla terbiye ederiz.

“Hil‘atümüzdür melâmet biz ki ‘ışk esrükleri
Olmışuz çünki şerâb-ı ‘ışk içildi yine” (527/5, s.768)
Yeniden aşk şarâbı içildiği için biz aşk delileri olmuşuz, bizim elbisemiz melâmettir.

Melâmîlik yolunu tercih eden sâlikler, halkın nazarında olumsuz görülen davranışlara teşebbüs ederler. Bu şekilde halkın gözünde kınanmak isterler. İlâhî aşk şarabı içen Melâmîler, görünüşte ikiyüzlü, rüsvâ gibi kötü sıfatlarla nitelendirilirler:

“Zerkumuza bakma mey-perestüz
Rüsvâ vü melâmetî vü bed-nâm” (430/4, s.655)
Biz, aşk şarabına köleyiz; ikiyüzlülüğümüze bakma, (biz) rüsvâ, melâmî ve kötü biliniriz.

Tasavvuf Anlayışı: Yûsuf Hakîkî, eserlerinde tasavvuf anlayışına dâir ibâreleri ortaya koymuştur. Onun “Tasavvuf Risâlesi” adlı eseri, tasavvuf anlayışını net bir şekilde ortaya koyan önemli bir eseridir. Bununla birlikte, diğer eserlerinde de tasavvuf anlayışını ortaya koyan bilgiler bulunmaktadır.

Yûsuf Hakîkî, din yolunda cihat etmek gerektiğini ve asıl cihadın nefisle yapılan olduğunu belirtir:

“Cihâd it dinde ki râh-ı tasavvuf
Hevâ-yı nefse kılmakdur tehallüf” (294/1, s.467)
Dinde cihat üzre ol; çünkü tasavvuf yolu nefsin hevâsına uymamayı ister.

Şâir, işlediği her günah için sûfîliği bir sığınak olarak görmektedir. Yaradılmışların bu durumu bilmediklerini ifade eden şâir tasavvufun, Hıristiyanlıktaki üçleme olmadığını belirtmektedir. Tasavvuf, insanın özünde var olan bir yol; Allah’ın yoludur. Teşekkül aşamasında, İslâm tasavvufunu Hıristiyanlıktaki teslîs düşüncesine benzeten bazı şeriat ehli olduğundan sûfiler/mutasavvıf şâirler, İslâm tasavvufundaki tecellî düşüncesi ile Hıristiyanlıktaki teslîsi birbirine karıştırmamak gerektiğini belirtmişlerdir. Hakîkî de bu duruma değinmektedir:

“Ne bilsün halâyık ki her ‘aybuma
Bu sûfîlıgı men penâh itmişem” (422/3, s.643)
İnsânlar ne bilsin, ben sûfiliği her aybımın koruyucusu olarak seçtim.

“Tasavvuf tesellüs degüldür ki men
Bu tezvîri özüme râh itmişem” (422/4, s.643)
Tasavvuf, tesellüs değildir ki bu dedikoduyu kendime yol edinmiş olayım, ben tasavvufun hakîkatini bildirmeyi kendime yol edindim.

Sûfi, safâ meydanına yol bulamamıştır. Zevk ve safâ sûfiye göre değildir. Tasavvufun sırrına eremeyen sûfi, onun yünden gayrı bir şey olduğunun idrâkına ulaşamamıştır:

“Bulmadun sûfî safânun çün bu meydânına yol
Bilmedün sırr-ı tasavvuf ki nedür sen gayr-ı sûf” (293/3, s.466)
Ey sûfi! Sen, safânın meydanına yol bulamadın; giydiğin suf (aba) dışında tasavvufun sırrına, idrâkına ulaşamadın.

Hakîkî’nin eserlerinde, Kur’ân-ı Kerîm ve hadîslerden yapmış olduğu iktibâslar, onun asıl kaynağının Kur’ân-ı Kerîm ve hadîsler olduğunu göstermektedir:

“Âyât u ahbâr u hadîs çok işidüp bir gün seni
Yüz berkidürsin Hak sözi sen kulaguna koymadun” (357/4, s.551)
Sen âyetleri, haberleri, hadîsleri işittiğin hâlde, yüz çevirdin ve Hak sözünü bir gün dahi dinlemedin.

Yûsuf Hakîkî, Kur’ân-ı Kerîm ve sünnet çizgisinde olduğunu, Allah’a ve Hz. Muhammed’in nübüvvetine bağlılığını Tasavvuf Risâlesi adlı eserinde ifade eder:

“Hak Teâlâ cihâtdan münezzehdür nite ki namâz makbul olmaz illâ kıble teveccüh-ile Allâh’a teveccüh hâsıl olmaz illa Resûle ittibâ’ıla ve ana teslim-ile ve Resûlün nübüvvetine rabt-ı kalb-ile ki, Hazreti Resûl vâsıtadur. Beynehu ve beyna’llâhi enbiyâdan gayri degüldür. Egerçi küllisi enbiyâ’ullâhdur. Hak üzeredür. Velîkin kula Allâh’dan feyz hâsıl olmaz illâ Muhammed’ün Resûlu’llâh irtibât-ı kalb-ile. Pes teveccüh-i beden-ile cihet-i vâhide, teveccüh-i rûh-ile cihet-i vâhide insana isti’dâd, istifâza hâsıl oldı vahdâniyetdendir. Pes bilmek gerek ki mürîdin şeyhinden istimdâdı, Hz. Resûlden istimdâd olur. Zirâ şeyhinin istimdâdı şeyhinden yâ Resûle, Hz. Resûlden ta Hazrete muttasıl olmışdur dir. Şeyh Zeyne’ddin-i Hâfî risâlesinde dahi dimişdür ki, Hak Teâlâ’nun feyzi munkati’ olup mürîd terakkîden kalmak ekser degüldür illâ bu cihetden, ya’nî ‘adem-i rabt-ı kalbdendü. Bes sâlik dâyim teveccühde gerek kişi ki halka ikbâl ide Hak’dan i’tirâz itmiş olur”.

Yûsuf Hakîkî, gerçek şeyhlerin Kur’ân-ı Kerîm üzere hareket ettiğini, bu nedenle Kur’ân-ı Kerîm’in onlar için yüce bir menâkıbnâme niteliğinde olduğunu belirtmektedir:

“Çü Kur’ân ipine yapışdı anunçün
Olupdur şüyûha bu ‘âlî menâkıb” (44/23, s.118)
Kur’ân üzere oldukları için şeyhlere Kur’ân, yüce bir menâkıb oldu.

Yûsuf Hakîkî, seyr ü sülûkla kalbi aydınlatmak gerektiğini, ancak bu şekilde kalpteki kederin durgun bir su gibi olacağına işâret etmektedir:

“Kıl seyr-i sülûk eyle rûşen
Kalb-i keder ola mâ’-ı râkid” (124/33, s.227)
Seyr ü sülûkla (kalbi) aydınlat; bu şekilde kalpteki kederin durgun bir suya dönüşsün.

Yûsuf Hakîkî, Bezm-i Elest’ten beri sekr hâlinde bulunduğunu belirtir. Sekr hâli içinde bulunan sâlikte, beşerî sıfatlardan iz ve belirti kalmamıştır:

“Garka-ı sekridük evvelden belî
İreli hâl-i tecellîden hitâb” (47/3, s.122)
Tecellîden gelen hitâp bize ulaştığından beri, kendinden geçmeye garkolduk.

“Tams-ı zat eyle vücûdun mahv kıl
Kim şühûd-ı zâta varlıkdur hicâb” (47/4, s.122)
Vücûdunu mahvet, sende beşerî sıfatlardan iz ve belirti kalmasın; çünkü vücûdun görünmesine kendini var görme durumu engeldir.

Şeyhleri, İsmini Andığı Tasavvuf Büyükleri ve Müritleri: Yûsuf Hakîkî, temel mahiyetteki eğitimini hiç şüphesiz babası Şeyh Hâmid-i Velî’den almıştır. Yûsuf Hakîkî, babası Şeyh Hâmid-i Velî için yazmış olduğu 120 numaralı medhiyede; onun velîlik tahtının ve kerâmet ülkesinin pâdişâhı, şeyhlerin sultanı ve canı, mutluluk göğünün de ayı olduğunu belirtir:

“İy taht-ı vilâyet şeh-i sultân-ı meşâyih
İy çarh-ı sa‘âdet mehi iy cân-ı meşâyih” (120/1, s.216)
Ey velîlik tahtının pâdişâhı, şeyhler sultanı; ey saâdet göğünün ayı, ey şeyhlerin canı.

“Fermân-dih-i iklîm-i kerâmet ü vilâyet
Sultân-ı selâtîn şeh-i devrân-ı meşâyih” (120/2, s.216)
Velîlik ve kerâmet ülkesinin emir sahibi, sultanlar sultanı, şeyhlerin talihli sultanı.

Yûsuf Hakîkî, başta babası Şeyh Hâmid-i Velî olmak üzere velîlerin her türlü övgüye lâyık olduğunu ve onların türlü vasıflarını anlatmak gerektiğini belirtmektedir. Aşağıdaki beyitte geçen “hâmid” kelimesi tevriyeli olarak düşünüldüğünde, Şeyh Hâmid-i Velî’ye de izafe edilebilmektedir. Bu durumda Şeyh Hâmid-i Velî gibi olan velîler, inci gibi değerlidir:

 “Ol mürşîd-i aktâb dilâ Hâmid-i Hakk’un
Di medhini çün lü’lü-i meknûn meşâyıh” (120/28, s.218)
Ey gönül! O, velîler Hakk’ın hamd edenidir; bu yüzden, şeyhlerin sırrının incisi olan o kişinin medhini söyle.

Yûsuf Hakîkî, Şeyh Hâmid-i Velî’nin ravzası hakkı için Allah’ın inâyetine sığınmaktadır:

“Her beldedeki mesâcid içün
Tehlîl içün mehâmid içün
Hem ravza-i Şeyh Hâmid içün
Üftâdelerüz inâyet eyle” (3/51, s.49)
Ey Allah’ım! Her beldedeki mescidler, kelime-i tevhid ve övgüler, Şeyh Hâmid-i Velî’nin ravzası için âşıklarız, bize inâyet eyle.

Yûsuf Hakîkî, tasavvuf terbiyesini mürşidi Hacı Bayram-ı Velî’den almıştır. Hacı Bayram-ı Velî için yazdığı ve burada bir kısmını aldığımız aşağıdaki medhiyede, şeyhine bağlılığını görmekteyiz:

Yûsuf Hakîkî, şeyhi Hacı Bayram-ı Velî’nin yoluna canının fedâ olduğunu belirtir. Hacı Bayram-ı Velî, âşıkların sultanı ve dertlilerin dermânıdır:

“İy dîn yolınun rehberi şeyhüm yoluna cân fidâ
İy hâs erenler serveri şeyhüm yolına cân fida” (23/1, s.85)
Ey din yolunun rehberi olan şeyhim! Yoluna can fedâ(dır). Ey has erenlerin serveri olan şeyhim! Yoluna can fedâ(dır).

“Lutf u sehâvet kânısın ‘âşıklarun sultânısın
Derdlülerün dermânısın şeyhüm yoluna cân fidâ” (23/5, s.86)
Lutuf ve cömertlik ocağısın, âşıkların sultanısın; dertlilerin dermânı olan şeyhim! Yoluna can fedâ(dır).

“Cân da senün pinhân senün kurbânun olsun cân senün
Derdün bize dermân senün şeyhüm yolına cân fidâ” (23/6, s.86)
Can ve gönül sırları senindir, can senin kurbânın olsun; senin derdin bize dermândır. Yoluna can fedâ(dır).

Yûsuf Hakîkî, kendisinin Hacı Bayram-ı Velî’nin yanından bir an dahi ayrılmadığını, bu âlemdeki şeyhinin Hacı Bayram-ı Velî olduğunu ifâde eder:

“Irılmadı senden gözüm ayrılmadı senden özüm
Sensin bu ‘âlemde bizüm şeyhüm yoluna cân fidâ” (23/7, s.86)
Gözüm ve özüm senden ayrılmadı; bu âlemde bizim şeyhimiz sensin. Yoluna can fedâ(dır).

Yûsuf Hakîkî’ye göre Hacı Bayram-ı Velî, inci gibi değerlidir. Ayrıca o, din yolunda mücadele eden bir askerdir.  Şâir, onun sevgisinin gönüllerde olduğunu belirtir:

“Geldün cihâna şahvâr sevgün gönüllerde karâr
Kıldı vü sen oldun süvâr şeyhüm yolına cân fidâ” (23/16, s.87)
Cihâna inci gibi düştün, sevgin gönüllerdedir; sen, atlı asker oldun. Yoluna can fedâ(dır).

Yûsuf Hakîkî, Hacı Bayram-ı Velî’nin eşiğine yüz sürenlerin her türlü gam ve kederden kurtulduğunu ifade eder:

“Ol ravza-ı pâke yüzin uran Hakîkî şeksüzin
Kurtardı her gamdan özin şeyhüm yolına cân fidâ” (23/19, s.87)
Hakîki gibi tâlihsiz olan her kişi o temiz ravzaya yüz sürdüğünde, kendisini her gamdan kurtardı. Yoluna can fedâ(dır).

Yûsuf Hakîkî başka kimlerden istifâde ettiğini, dîvânında yer alan bir şiirinde şu şekilde dile getirmektedir:

Şeyh Sâfî olarak da bilinen Safiyyüddin-i Erdebîlî (ö. H.735/M.1334-1335), Safeviyye tarikatının kurucusudur. Hakîkî, Şeyh Sâfî’ye de şiirlerinde değinmiştir:

“Her abd-i takî nakî hakîçün
Her mü’min-i müttakî hakîçün
Hem izzet-i Şeyh Safî hakîçün
Üftâdelerüz inâyet eyle” (3/52, s.49)
Her takvâ sahibi kul ve temiz müminler ile Şeyh Sâfî’nin yüceliği hakkı için âşıklarız, bize inâyet eyle.

Yûsuf Hakîkî, Şeyh Hoca Alâeddin Alî (ö.H.832/M.1429-1430)’ye de değinmektedir:

“Yüzü suyı hakı her velînün
Hem izzet-i Hoca Şeyh Alî’nün
Hem kurbı hakkı i Hakk Nebi’nin
Üftâdelerüz inâyet eyle” (3/53, s.49)
Her velînin yüzü suyu, Hoca Şeyh Alî’nin yüceliği, Hz. Muhammed’in Hakk’a yakınlığı hakkı için âşıklarız, bize inâyet eyle.

Dîvânında yer alan aşağıdaki beyitler, onun ünlü tasavvuf büyüklerine de telmihte bulunduğunu gösterir niteliktedir:

“Hevâ südinden emen tıflî ola mı pîr-i râh
Ki Bâyezîd ise eyler anı o şîr-i Yezîd” (127/2, s.233)
Velîlik makamında, heves sütünden emen çocuk(sâlik) ola mı? Sâlik, Bâyezid (yolunda da olsa) hevâ sütü onu Yezid eyler.

“Revân ola çü yenâbî’-i hikmet ol bâgun
Dirüp yıga semerâtın ki bâgbân ide çaç” (95/15, s.180)
Bağban, bağın hikmet dolu sırlarına ulaşmak için meyveleri toplayıp yığsın, buğday yetiştirsin.

“Çü serv seyr ide andaki Bâyezîd ü Cüneyd
Çü mîve asıla her bir budakda yüz Hallâc” (95/16, s.180)
Bahçedeki servi, kendisinde sırları olan Bâyezîd ve Cüneyd’i seyretsin; zîrâ o servinin her bir budağında yüz Hallâc asılmış (gibidir.)

“Ekâbirün bu-durur bil ger ibtidâ hâli
Şu rutbede özen irdi ki Şiblî vü Zeccâc” (95/17, s.181)
Din ulularının tasavvufa başlangıç hâli, Şiblî ve Zeccâc gibi rütbede itina göstermesi (gibidir).

“Şiblî vü Cüneyd kurbet-içün
Hem rütbet-i Bâyezîd ü Edhem” (385/11, s.600)
(Ey Allah’ım) Şibli ve Cüneyd’in yakınlığı ve Bâyezid ve Ethem’in rütbeleri hakkı için (kusurlarımızı bağışla).

“Bâyezîd-i vakt-idi ‘asrında ol
Şâh-ı İbrâhim-i Edhem yanayım” (414/17, s.635)
Sultan Baba Ahmed’in yaşadığı dönem, Bâyezid’in zamanı gibiydi; İbrahim Edhem hakkı için yanayım.

Yûsuf Hakîkî’nin müridi olarak Şeyh Evhâdüddîn ve Şeyh Safiyüddîn adında sadece iki oğlunun ismi kaynaklarda geçmektedir. II. Bâyezid devrindeki tapu tahrir kayıtları ışığında Yûsuf Hakîkî’nin mezkûr iki oğlunun varlığı kesin olarak bilinmektedir. Yûsuf Hakîkî’ye intisap eden diğer müridler ile ilgili olarak kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanılmamıştır.

Eserleri: 1. Dîvân: Tasavvuf neşvelerinin terennüm edildiği eserin içeriğinden, yazarın asıl amacının tasavvuf yoluna girenlere öğüt vermek olduğu anlaşılmaktadır. Sadi Somuncuoğlu ve Konya Mevlâna Müzesi Kütüphanesi 2430 numarada olmak üzere, şu ana kadar tespit edilebilen iki nüshası bulunmaktadır. Dîvânın Erdoğan Boz tarafından gerçekleştirilen tenkitli neşrinde 497 gazel, 88 kaside, 3 kaside-i murabba, 5 terci-i bent, 2 müstezâd ve 1 rubâi olmak üzere toplamda 596 manzume yer almaktadır. 2. Mahabbet-nâme: Mesnevî nazım şekliyle yazılmış, 3696 beyitten oluşan Mahabbet-nâme’nin “Manisa Murâdiye Kütüphanesi 1296 ve Konya İl Halk Kütüphanesi, Uzluk 6968”de kayıtlı iki nüshası mevcuttur. Manzume üzerine Ali Çavuşoğlu doktora tezi hazırlamış ve daha sonra bunu neşretmiştir. 3. Tasavvuf Risâlesi: Hakîkî’nin bu mensur eseri, meşhur mutasavvıflara yer vererek onların sözlerinden nakiller ve birtakım yorumlar içermesi sebebiyle tasavvuf tarihi bakımından önemlidir. Eserin yazma nüshası “Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi 2974”te yer almaktadır. Ali Çavuşoğlu eseri önce bir makalede ele almış, sonra da kitap olarak yayımlanmıştır. 4. Hadîs-i Erba’în Şerhi: Hakîkî’nin, babası Şeyh Hâmid-i Aksarâyî’nin eserine yazdığı bir şerhtir. Söz konusu eserin tespit edilebilen tek nüshası, “Süleymaniye Kütüphanesi, Esad Efendi Bölümü, 1441/3” numarada kayıtlı olan yazmanın içerisinde, 13-36 varaklar arasında bulunmaktadır. İlgili nüshanın istinsah tarihi, H.969/M.1561-1562’dir. 5. Metâli’u’l-Îmân: Kimine göre Sadreddîn Konevî’nin, kimine göre ise Ahî Evran diye bilinen Kırşehirli Şeyh Nâsırüddîn Mahmûd’un aynı adlı risâlesinin tercümesidir. Yazma nüshası, “Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi 2574”te bulunmaktadır. Metâli’u’l-Îmân, Ali Çavuşoğlu tarafından yayımlanmıştır. 6. Er-Rahîkü’l-Mahtûm: Mısır’da bulunan bu eser, “Dâru’l Kütüb Ve’l-Vesâiki’l-Kavmiyye Kütüphanesi, Talat Mecâmî Bölümü, 2” numarada kayıtlıdır. 7. Et-Tesnîm: Mısır’da bulunan bu eser de Er-Rahîkü’l-Mahtûm adlı eserin bulunduğu yerde, eserin hemen akabinde yer almaktadır.

Tasavvuf edebiyatı açısından önemli bir şahsiyet olan Yûsuf Hakîkî, Osmanlının hüküm sürdüğü coğrafyada yaygın tarikatlardan biri olarak kabul gören ve Anadolu’da kurulan ilk Türk tarikatı olan Bayrâmiyye tarikat silsilesinin önemli bir halkasını oluşturmaktadır. Kaleme aldığı toplamda yedi adet manzum ve mensur eserleriyle tasavvufî edebiyat içerisinde önemli bir yer kazanan Hakîkî, Şeyh Hâmid-i Velî’nin mahdûmudur. Mensur tarzda yazdığı eserlerinde manzum ifadelere yer vermesi, Hakîkî-nâme, Mahabbet-nâme adlı iki eseri tamamen manzum olarak yazması, onu tasavvuf edebiyatı açısından önemli bir noktaya taşımaktadır. Manzumelerinde “Hakîkî” mahlasını kullanan Yûsuf Hakîkî hem tasavvuf hem de edebiyat açısından önemli sayılabilecek manzum ve mensur eserler vücûda getirmiştir. Eserlerinde yer yer Arapça ve Farsça kısım/ibarelerin bulunması, şâirin ilmî karakteri hakkında fikir verir niteliktedir. Ayrıca eserlerindeki deyim ve atasözleri, onun Türkçeye olan bakışını da ortaya koymaktadır.

KAYNAKÇA

  • Ağca, T. (2016). “Yûsuf B. Hamid Hayatı, Eserleri, Tasavvufî Görüşleri”. Doktora Tezi. Şanlıurfa: Harran Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  • Ahmet Cevdet Paşa (1969). Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hûlefâ. Hikmet Gazetecilik.
  • Akgündüz, A. (1995). Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Âlîsi, İstanbul: Es-Seyyid Osman Hulûsî Efendi Vakfı Yayınları.
  • Akkuş, M.; Yılmaz, A. (2015). Osmanzâde Hüseyin Vassaf Sefîne-i Evliyâ. İstanbul: Kitabevi Yayınları.
  • Akpınar, C. (1996). “Hacı Paşa”. İslâm Ansiklopedisi. C. 14. İstanbul: TDV Yay.  s. 492-496.
  • Altınok, B. Y. (2012). Hacı Bayram-ı Velî (Bayrâmîlik- Melâmîlik), Ankara: Ahi Kitap.
  • Arpaguş, S. (2008). Minhâcü’l-Fukarâ (Mevlevî Âdâb ve Erkânı Tasavvuf Istılahları. İstanbul: Vefa Yayınları.
  • Bardakçı, M. N. (2005). Sosyo-Kültürel Hayatta Tasavvuf. İstanbul: Rağbet Yayınları.
  • Bayramoğlu, F.; Azamat, N. (1992). “Bayrâmiyye”. İslâm Ansiklopedisi. C. 5. İstanbul: TDV Yay.  s. 269-273.
  • Boz, E. (1996). Hakîkî Divânı, Dil İncelenmesi: Kısmî Çevriyazılı Metin – Dizin, Doktora Tezi. Malatya: İnönü Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  • Boz, E. (2009). Yûsuf Hakîkî Baba Dîvânı- Karşılaştırmalı Metin, Ankara: Aksaray İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları.
  • Boz, E. (2011). Yûsuf Hakîkî Baba Divânı’ndan Seçmeler, Ankara: Aksaray Belediyesi Yay.
  • Boz, E. (2013). “Yûsuf Hakîkî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 44. İstanbul: TDV Yay. s. 10-11.
  • Cebecioğlu, E. (1991). Hacı Bayram-ı Velî. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
  • Cebecioğlu, E. (1994). Hacı Bayram-ı Velî ve Tasavvuf Anlayışı. Ankara: Muradiye Kültür Vakfı Yayınları.
  • Cebecioğlu, E. (2014). Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü. Ankara: Otto Yayınevi.
  • Çavuşoğlu, A. (2001). Yûsuf Hakîkî’nin Mahabbet-nâme’sinin Tenkitli Metni ve İncelenmesi, Doktora Tezi. Kayseri: Erciyes Üniversitesi.
  • Çavuşoğlu, A. (2002). “Yûsuf-ı Hakîkî’nin    Tasavvuf Risâlesi”. Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (13): 125-149.
  • Çavuşoğlu, A. (2004). Yûsuf Hakîkî ’nin Tasavvuf Risâlesi ve Metâliü’l-Îmân (İnceleme-Metin). Ankara: Akçağ Yayınları.
  • Çavuşoğlu, A. (2009). Mahabbet-nâme. Ankara: Akçağ Yayınları.
  • Çeçen, M. K. (2011). “Yûsuf Hakîkî Baba Dîvânına Göre Somuncu Baba”. Somuncu Baba ve Kültür Çevresi Uluslararası Bildiri Kitabı. Ankara: Aksaray Belediyesi Yayınları, s. 379-383.
  • DİA (2004). “Melâmiyye”. İslâm Ansiklopedisi. C. 29. İstanbul: TDV Yay. s. 25-35.
  • Dikici, R. (2017). Hâmid-i Velî (Somuncu Baba). İstanbul: Âkif Yayınları.
  • Ekici, H. (2018). “Yûsuf Hakîkî Baba’da Melâmet Mefhûmu” III. Uluslararası Aksaray Sempozyumu, 25-27 Ekim 2018, Aksaray Üniversitesi, Aksaray: Somuncu Baba Araştırma Merkezi Yayınları: s. 188-198.
  • Ekinci, Y. (2013). Hacı Bayram-ı Velî. Ankara: Akçağ Yayınları.
  • Eraydın, S. (2016). Tasavvuf ve Tarîkatler. İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları.
  • Evat, Y. (2008). “Yûnus Emre’nin Dîvânı’nda Yol Kavramı”, I. Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu, 08-10 Ekim 2008, Aksaray Üniversitesi, Aksaray: Bildiri Kitabı. s. 348.
  • Gölpınarlı, A. (1936). Yûnus Emre-Hayatı. İstanbul: Bozkurt Yayınevi.
  • Gölpınarlı, A. (1992). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Gri Yayınları.
  • Gölpınarlı, A. (2005). Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İstanbul: İnkılap Yayınları.
  • Gölpınarlı, A. (2008). Yunus Emre ve Tasavvuf. İstanbul: İnkılap Yayınları.
  • Gölpınarlı, A. (2013). Melâmîlik ve Melâmîler. İstanbul: Milenyum Yayınları.
  • Güngör, Ö. (2016). “Yûsuf Hakîkî Baba’nın Dîvânı’nda Yer Alan Mersiyeleri”, I. Uluslararası Aksaray Sempozyumu, Sempozyum Bildiri Kitabı.
  • Güzeloğlu, H. (2015). Yusûf Hakîkî Baba. 31.01.2016 tarihinde http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com adresinden alındı.
  • Hamarat, Z. (2015). Bayrâmiyye Tarikatı Menâkıbı Hacı Bayram-ı Velî ve Halîfeleri. İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • http://www.aksaraykulturturizm.com/tr/unlulerimiz/yusuf-hakiki_17-05-2016 (et.24.08.2018).
  • İbn Arabî (2015). Fütûhat-ı Mekkiyye Tasavvuf Terimleri Sözlüğü. Tercüme: Ekrem Demirli. İstanbul: Litera Yayıncılık.
  • İsmâil b. Muhammed el-Aclûnî (1985). Keşfü’l-Hafâ (nşr. Ahmed el-Kalâş). Beyrut.
  • Kaplan, M. (2015). Yûnus Bir Haber Verir-Mehmet Kaplan’a Armağan. İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Kara, M. (2004). Metinlerle Osmanlılarda Tasavvuf ve Tarîkatlar. İstanbul: Sır Yayınları.
  • Kara, M. (2005). Türk Tasavvuf Tarihi Araştırmaları (Tarikatlar, Tekkeler, Şeyhler). İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Kara, M. (2005). Dervişin Hayatı Sûfî’nin Kelâmı (Hâl Tercümeleri, Tarikatlar, Istılahlar). İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Kara, M. (2013). Tasavvuf ve Tarîkatlar Tarihi. İstanbul: Dergâh Yayınları.
  • Kâşânî, A. (2015). Tasavvuf Sözlüğü. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayınları.
  • Kızıler, H. (2012). “Osmanlılarda İlk Yerel Manevi Oluşum: Hacı Bayram-ı Velî ve Bayrâmiyye Ekolünün Anadolu’ya Etkisi”. OTAM, 32/Güz. s. 67-80.
  • Köprülü, M. F. (1991). Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar-7. Baskı. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
  • Köprülü, M. F. (2003). Türk Edebiyatı Tarihi. Ankara: Akçağ Yayınları.
  • “Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü” (2006). Editör: Zafer Erginli, İstanbul: Kalem Yayınevi.
  • Muslu, R. (2007). Anadolu’da Tasavvuf Yolları. İstanbul: Ensar Neşriyat.
  • Ocak, A. Y. (2014). Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sûfîler 2. Baskı. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
  • Öngören, R. (2004). “Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî”. İslâm Ansiklopedisi. C. 29. İstanbul: TDV Yay. s. 441-448.
  • Öngören, R. (2016). Osmanlılarda Tasavvuf-Anadolu’da Sûfiler Devlet ve Ulemâ. İstanbul: İz Yayıncılık.
  • Özbay, H.; Tatcı, M. (1991). Yûnus Emre İle İlgili Makalelerden Seçmeler. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
  • Özçelik, M. (2016). Yûnus Emre Menkıbeleri. İstanbul: Büyüyenay Yayınları.
  • Selvi, D. (2016). “Fütüvvet ve Ahilik Teşkilâtlarının Ahlâkî İlkelerinin Oluşmasında Tasavvufun Öncülüğü”. Uluslararası İslâm Araştırmaları Dergisi. C. 2. s. 1-37.
  • Şahin, İ. (1989). “Aksaray”. İslâm Ansiklopedisi. C. 2. İstanbul: TDV Yay. s. 212-214.
  • Şakiroğlu, M. N. (1991). “Ferîdüddîn Attâr”. İslâm Ansiklopedisi. C. 4. İstanbul: TDV Yay. s. 95-98.
  • Tarih Çevirme Kılavuzu. Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. 17.02.2017 https://www.ttk.gov.tr/genel/tarih-cevirme-kilavuzu/ adresinden alındı.
  • Tasavvuf El Kitabı (2012). Editör Kadir Özköse. Ankara: Grafiker Yayınları.
  • Tatcı, M. (1990). Yûnus Emre Dîvânı. Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
  • Tatcı, M. (1997). Edebiyattan İçeri-Dinî Tasavvufî Türk Edebiyatı Üzerine Yazılar. Ankara: Akçağ Yayınları.
  • Tatcı, M. (2016). İlyâs İbn İsâ Akhisarî-Şeyh Mecdüddîn Bayrâmî Menâkıbı ve Sâliklerin Âdâbı Nutk-ı Şerifler. İstanbul: H Yayınları.
  • Tatcı, M. (2015). Yûnus Emre Yorumları-İşitin Ey Yârenler. İstanbul: H Yayınları.
  • Topal, N. (2011). “Somuncu Baba’nın Yaşadığı Devirde Aksaray’ın Siyasî ve Kültürel Yapısı”. Somuncu Baba ve Kültür Çevresi Uluslararası Bildiri Kitabı. Ankara: Aksaray Belediyesi Yayınları, s. 102-126.
  • Türer, O. (2011). Ana Hatlarıyla Tasavvuf Tarihi. İstanbul: Ataç Yayınları.
  • Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü. 12.05.2017 tarihinde  http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/ adresinden alındı.
  • Türkiye Diyanet Vakfı Kur’ân-ı Kerîm Meâli. 05.07.2017 tarihinde http://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/ adresinden alındı.
  • Üstüner, K. (2007). “Dîvân Şiirinde Tasavvuf (14-15. Yüzyıllar)”. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.
  • Üstüner, K. (2007). Dîvân Şiirinde Tasavvuf. Ankara: Birleşik Yayınevi.
  • Üstüner, K. (2008). “14. ve 15. Yüzyıl Dîvânlarında Tasavvuf”. TÜBAR-XXIV-/2008-Güz. s. 271-294.
  • Yavuz, A. F.; Özen, İ. (1972). Bursalı Mehmed Tâhir, Osmânlı Müellifleri.  C.1. İstanbul: Meral Yayınevi.
  • Yıldırım, Y. (2012). Yûnus Emre-Belgeler/Bilgiler. Ankara: Gökçe Ofset Matbaacılık.
  • Yılmaz, A.; Akkuş, M. (2015). Osmanzâde Hüseyin Vassaf-Sefîne-i Evliyâ (5 Takım Kitap). Kitabevi Yayınları.
  • Yılmaz, H. K. (1994). Tasavvuf Meseleleri. İstanbul: Erkam Yayınları.
  • Yılmaz, H. K. (2018). Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar (27. Baskı). İstanbul: Ensar Neşriyat.
  • Yılmaz, M. (2013). Kültürümüzde Âyet ve Hadîsler (Ansiklopedik Sözlük). İstanbul: Kesit Yayınları.
  • Yücel, A. (1994). “Akşemseddin’in Eserlerinin Dinî ve Tasavvufî Açıdan Tahlili”. Doktora Tezi. Ankara: Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Madde Yazım Bilgileri
Yazar: Öğr. Gör. Dr. Kudret Safa GÜMÜŞ

Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, Mutasavvıf Şair, Bayrâmiyye, Aksaray.